30 Nisan 2009 Perşembe

ALO 174



ALO 174 gida hatti

bu hat ne ise yarar: aldıgınız gıdalarda karsilastiginiz tum sorunlari bu hatta iletebilirsiniz. Restorantlarda, kafelerde yasadığınız gıda ile ilgili bir sıkıntıyı, uretim izni olmayan urunleri, gidamizdan yabanci bir madde cikinca, sagliksiz uretim yapan isletmeleri, sagligimizla oynayan para hirsi ile tuketicilerini umursamayan gida isletmelerini, mevcut gida mevzuatina uymayan gida uretenleri kısaca sizi tiksindiren ben bunu yiyemem dediginiz tum gida ve sorunlarini bildirebilirsiniz.

Alo gidayi arayinca sizi kibarca dinleyen bir yetkili bulacakmışız.(çok şükür henüz o kişi ile hiç karşı karşıya gelmemi gerektirecek bir durum yaşamadım.)

O bizim sikayetimizi kaydedecek ve ilgili birime iletecek. Tarim bakanligindan yetkililer de denetime gidecek.

Elinizde yabanci madde cikmis bir urun varsa ve sikayetiniz bu urun ise bu urunude saklayin yetkililer bunu isteyebilir.

Ve tum bu sureci http://www.alo174.gov.tr/ adresinden takip edebileceksiniz.


Bilincli bir tuketici olmali, guvenilir gida hakkimizi talep etmeliyiz.




****************************

Sabah kahvaltı yapmayan bir en düşünemiyorum. Saat kaç olursa olsun hatta 11 bile kahvaltımı etmeliyim. Ve hatta 3 öğün kahvaltı edebilirm. (aaa bak aklıma geldi şimdi facebookta her vızırtının grubu var ya acaba kahvaltısız edemeyenler grubu mu kursam :P )

Şööyleee zeytinli peynirli (bu arada peynirin heeer çeşidine bayılıyorum) domatesli -mevsimi ise- maydanozlu reçellii ballı aaayyyyy daha uzatmayayım içim gitti. zaten saat öğle oldu sayılır, karnım açıktı.

Neyse efendim genelde alamaya çalışsamda arada dayanamayıp kaçamak bir poğça aldığım oluyor.

İşte bu kaçamaklardan birisini geçen hafta bir sabah, iş yerinin büfesinden aldığım bir sade poğça ile yapmıştım. Bir lokma ısırdım ki ne olduğu konusunda net bir fikire varamadığım bir cisimle bakışırken buldum kendimi :(

Aslında bu durumu poğçalarla olan tüm duygusal, fiziki ve ekonomik ilişkilerimi kesmem için ilahi bir işaret olarak algılayabilirim.

Tabi durumu Alo 174 e olmasa da bu konu ile ilgilenen yetkilimize (bizzat incelemelerine sunarak) bildirdim. Hiç beklemediğim bir tepki vererek sanki satıcıymış gibi çok üzüldü. Hatta parasını bana geri iade etmeyi teklif etti !!!

Bu arada bizde satılan hamur işleri İstanbul' da çok ünlü bir pastahanenin(ismini vermeyeceğim) ürünleri ve bu iş çok ünlü firmalar arasından ihale usulü ile bu firmaya verilmiş. Konu ile ilgili müdürlümüz bu konuda çook çok titiz olduklarının bunun başımıza gelen ilk hadise olduğunu filan söyledi vehemen firma sahibini çağıracağını söyledi, hatta firma sahibi ile beni direk görüştürelim dedi.

Tabi ben hayır gerek yok siz durumu bildirin yeter dedim.

Öğleden sonra tel. e.t. sizi ....... bey çağırıyor.

Yani istemesemde bu pastahanelerin sahibi ilede tanışmış oldum. Çok tuhaf ama bu tür durumlarda karşı tarafın utanması gerekirken ben utanıyorum.

Neyse işte açıkladılar, bir öğlen arkadaşlarla birlikte üretim tesislerini gezmemiz konusunda ısrar ettiler falan filan. (cidden belki bir gün gider gezeriz. Gidersen görüşlerimi buradan paylaşırım)

eeeehh biraz tatmin olsamda şimdilik hala oradan birşey alamıyorum.

Alamıyorumda diğer yerler sanki çok mu temiz ve hijyenik?

Bilmiyorum ?

Göz görmüyor ide katlanıyoor............

*****************************

29 Nisan 2009 Çarşamba

ben bu posta başlık koymayı unutmuşuuuum ( işim çok ya :P )



Ayyy bugün çok yazacak şey var, çok yapacak şey var....
Nerden başlasam nasıl anlatsam :)

Dün ki kitaplarını A.Y. ye poşete koyarak öylece verdim. Daha doğrusu önüne koydum. Bakın bakalım kaç dakikada çıkarttı ve nasıl inceledi....






Sonraaa dün iş yerinde ki dört arkadaşımla birlikte ne zamandır konuşup durduğumuz bir okuma programı yaptık. Bu iş çok iyi oldu. Çünkü hayatımdaki çoğu olmazsa olmaz dediklerim saldım çayıra mevlam kayıra halinde gidiyor maalesef. İşte bu okuma mevzusuda onlardan birisi. Haftada bir (pazartesi- öğle aralarında) değerlendirme yapıcaz inşallah. Ucuna ceza bile koyduk yaptırım olsun diye :P

Şaka bir yana buna çok ihtiyacım var, çünkü yapmam gerektiğini düşündüğüm şeyleri yap-a-mayınca kendimi çok kötü hissediyorum.

Evde başlayıp devam ettiremediğim bir kitap vardı onunla işe başladım.

Mantıku’t – Tayr (kuş dili)
Feridüddin Attar a ait bir eser.




**********************

Bilgilenelim :

Feridüddin Attar :

Horasanın -Nişabur ’da 1120’da doğmuş 1229’da vefat etmiş ünlü bir şair ve mutasavvıftır. Hekim ve eczacı olmasından dolayı Attar olarak anılmaktadır.
Hz.Mevlâna, Şeyh Galip ve diğer mutasavvıflar tarafından yüceltilmiştir.


Mantıku’t – Tayr tasavvufun Vahdet-i Vücûd anlayışını anlatıyor.
Kitapta sembolik dil kullanılmış ve Hakikât’i arayanlar, yani Hakikât Yolunun Yolcuları kuşlarla simgelenmiş.
Hüthüt adlı kuş onların önderleri, kılavuzları, yani mürşitleri ve aradıkları Simurg adlı efsanevî kuş, Allah’ın zuhûr ve taayyünü.

**********************


Bunun dışında 2 kitap daha var okuduğum. Hepsinin tür ve içeriği farklı. Onlarada yeri gelince değinirim inşallah.
Haa birde dua kitabım cevşen var. Hani şu genellikle boyna filan takılan. İnsanı koruma anlamında takılmasındansa okunmasının daha faydalı olduğunun öğrendim. O zamandan beri her gün düzenli okumak istiyorum. Toplam 100 hizb (bölüm)den oluşuyor. Günlük 17 hizb okusam rahat rahat haftada 1 bitirmiş olurum.


Akşam iş çıkışı pamuğuda alıp arkadaşlarla bir başka arkadaşa gidicez kısmetse. Zaten Öz.ümde yemeğe gelemiyecekmiş benim içinde iyi oldu.


Daha düne ait yazacaklarım var ama bu günlük bu kadar olsun, onlarıda sonra yazayım.
Haydi bana eyvallah.

*****************************

28 Nisan 2009 Salı

kitaplarımız geldiiiiiiiiiiii


Geçtiğimiz haftalarda Pratik anne 3. parti ürünleri satışa çıkartmıştı. Ordan A.Y. için "My Early Learning books" setini seçmiştim.


Dün kargoya verilmişti ve biraz önce paket elime ulaştı :) Pratik anne ye teşekkür ediyoruz.


A.Y. den önce ben sevindim. Artık biliyorsunuz A.Y. kitapları çok seviyor. Bunun gibi ilk kütüphanem isimli bir seti daha var. Ebatlar hemen hemen aynı.Onları çok seviyor diye özellikle aldım bu setide. Bu boy onlar için çok iyi. Tam minik ellere göre. Akşam eve götürüp göstereceğim anı bekliyorum şimdi.


Kutunun önünde ismini yazacağımız yer ve beraberinde harf stickerlarıda var.

A . . . . Y . . . . yazıcaz orayada :)


çok şiriiiiiinin



PS: Foto çekimi çok kötü biliyorum. ama malesef şuan yapabileceğim başka bişey yok !

27 Nisan 2009 Pazartesi

Kırık Cam Teorisi



Yıllar öncesi. Öğrenciyim. Hava sıcak ve yorgunum. Az sonra bineceğim otobüste de oturamayacağım kesin. Bari beklerken dinlenebilirdim. Duraktaki banka oturmaya niyetlendim. Ama garip ki, benden önce oturanlar oturak yerine ayaklarını koymuşlar, bankın arkalığını da oturmak için kullanmışlardı.


Gençler öyle otururdu o zamanlar. (Herkes gibi otururlarsa, yaşlı sanılmaktan mı korkarlardı?) "Böyle gelmiş, böyle gider"di.
Ben de onlar gibi oturmak zorunda kaldım. Ayakkabılarımı oturak yerine koydum, koltuğun arkalığının daracık ucuna yerleştim. Çok geçmedi ki banka benim gibi oturamayacak yaşlı teyze, benden önce banka benim gibi oturan gençlerin hepsinin hesabını bana sordu. İyice bir fırça yedim.


Ben o azarı hak etmemiştim ama o haklıydı. Sustum. Meğer ben o koltuğa oturmadan yıllar önce, ABD'de bir araştırmacı, o teyzeye karşı yaşadığım acı mahcubiyetin hesabını yapmışmış. Şimdi haberim oldu. "Kırık Cam Teorisi" hesabıymış bu.


Anlatıldığı kadarıyla: "Kırık Cam Teorisi" ABD'li suç psikoloğu Philip Zimbardo'nun 1969'da yaptığı bir deneyden ilham alınarak geliştirilmiş. Zimbardo, suç oranının yüksek olduğu, yoksul Bronx ve daha yüksek yaşam standardına sahip Palo Alto bölgelerine birer 1959 model otomobil bıraktı. Araçların plakası yoktu, kaputları aralıktı. Ve olup bitenleri izledi. Bronx'taki otomobil üç gün içinde baştan aşağıya yağmalandı. Diğerine ise bir hafta boyunca kimse dokunmadı.


Ardından Zimbardo ve iki öğrencisi 'sağ kalan' otomobilin yanına gidip çekiçle kelebek camını kırdı. Daha ilk darbe indirilmişti ki çevredeki insanlar (zengin beyazlar) da olaya dahil oldu. Birkaç dakika sonra o otomobil de kullanılmaz hale gelmişti.


"Demek ki" diyordu Zimbardo,"ilk camın kırılmasına ya da çevreyi kirleten ilk duvar yazısına izin vermemek gerek. Aksi halde kötü gidişatı engelleyemeyiz. "Şimdi niye o banka öyle oturduğumu anladım. Ve benim olmayan suça nasıl da kolayca katılabildiğime, hatta onu çoğalttığıma şaşırmadım. Ayrıca benden önceki suçların hepsinin hesabının bana sorulmuş olmasıda gerekiyormuş.


"Kırık Cam Teorisi"nin takipçileri bakın ne diyor:

"Metruk bir bina düşünün. Binanın camlarından biri bile kırık olsa, o camı hemen tamir ettirmezseniz, çok kısa sürede, oradan geçen herkes bir taş atıp, binanın tüm camlarını kırar. Ben ilk cam kırıldığında hemen tamir ettirdim. Bir elektrik direğinin dibine ya da bir binanın köşesine, biri bir torba çöp bıraksın. O çöpü hemen oradan kaldırmazsanız, her geçen, çöpünü oraya bırakır ve çok kısa bir sürede dağlar gibi çöp birikir. Ben ilk konan çöp torbasını kaldırttım."


Bunları niye mi anlattım? Kalbimizde ucundan kıyısından kırılmış camlar taşıyoruz sürekli...
Ruhumuzun başköşelerine ilk başta önemsiz gözüken, laf etmeye değmez çöpler bırakıyoruz her gün. Küçük küçük günahlar, minik minik hatalar camı kırık araba gibi diğerlerini de camları kırmaya, kapıları çerçeveleri indirmeye teşvik ediyor.Pişmanlığımızı fırsat bilip ortadan kaldıracak kadar ciddiye almadığımız "çöpler"imiz, sürçmelerimiz, kötülüklerimiz, ayıplarımız, kokuşmuş çöp dağlarına, kötülük yığınlarına kapı aralıyor. "Böyle gelmişse, böyle gider" diye kendi kendimizi ağır veballer altında ezdirdikçe ezdiriyoruz.


Kırık camın oradaki varlığı, diğer camların da kırılabileceğine dair bir haklılık üretir içimizde. Çöpün bizden önce oraya atılmış olması, oraya çöp atmanın bir alışkanlık olduğunu söyler bize. Çok geçmeden biz de o alışkanlığa alışır, alışık olunanı yapmakta haklı görürüz kendimizi. Cam ilk kırıldığında hafife alırsak, ağırlaşır cam kırıkları. Çöp ilk atıldığında umursamazsak, umursamazlığımız bir çöp dağını besler.


Tam da "hafife almakla" açılan, "umursamazlıkla" genişleyen bir "yol (suzluk)"u tarif eden sûre'nin (Mutaffifîn) berceste ayetinin konusudur "cam kırıkları teorisi": "Yapmaya alıştıkları kötü işler gitgide kalplerini paslandırdı." (Mutaffifîn, 83/14).


Bir de aynı ayeti yorumlayan Efendimiz'in [asm] küçümseyerek/hafife alarak ilerlediğimiz yol(suzluk)u tarif edişine kulak verelim:

"İnsan bir günah işler ve onu tevbe ile silmezse, kalbinde bir leke olarak kalır. Eğer tevbe ederse kalbi yine parlar. İkinci bir günah işlediğinde ise o leke büyür. Ve kalb günah işleye işleye öyle bir kararır ki, bütün kalbi ele geçirir."


Bu yüzden galiba...
"Günah insanı kâfir yapmaz ama istiğfarsızlık küfre götürebilir" imasında bulunur Said Nursî.


"Her günahta küfre giden bir yol var" sa, ilk "cam kırığını" onarmamaktandır bu.
Masum görünen her hata, her günaha yaklaşış, bir büyük günaha doğru sürüklüyorsa bizi, ilk atılan çöpü kaldırmamaktandır bu.


İlk cam kırığını görür görmez, "Estağfirullah! " İlk çöp torbasınınkokusunu alır almaz, "tövbe ya Rabbi!"
Hazır mıyız?


Alıntı : SENAİ DEMİRCİ

e.t. : ne kadar doğru bir tespit.........
Bu mevzu ile ilgili kendimde örtüştürdüğüm çok şeyler var.
( bu arada Senai Demirci' nin Üzülme yazısını bölümler halinde pazartesileri yayınlayacaktım. Cam kırıkları daha ilginç geldi ve bu hafta bunu yayınlamak istedim. Başka bir pazartesi üzülmelere devam edicem inşallah.)

****************************

22 Nisan 2009 Çarşamba

unutulmuş BÖ

Epey zaman oldu. İş-güç-ev-bebek-bakıcı derken unutmuşuuum.

Şu yazısında faydalı GeCe m bana blogger ödülünü vermiş.

Bu bana blog dünyasında verilen ilk şey.

Ben kendi halinde takılan, içindekileri içinden geldiği gibi yazan biri olarak aslında şaşırdım
ve pek tabi ki sevindim.

Kendisine teşekkür ediyorum.

Anladığım kadarı ile bu ödülü benimde birilerine vermem gerekli imiş.

O bloglarda şunlar olsun mu?

-kybele-f
-Dishe Kuş
-orguknit


******************************

bu bir teşekkürdür.


Pazartesi gün Öz.üm le iş dönüşü birlikte apartmana girdik.
Aman Allah ım o ne koku öyleeeeee....
Anlatılmaz yaşanır cinsinden, almış mı ortalığı bir kızartma kokusu. (sizin canınız çekmesin :P )

mmmmhhhhhhhhhhh

yani insanın canının çekmemesi imkansız.
tamda nisan ayı itibari ile daha sağlıklı yemek yemeye karar veren bir çift olarak bu hiç iyi olmadı işte :(

kızartmayı çok seviyoruz helede bol yoğurtlu patlıcan kızartmasını.
en sevdiği yiyecek diye bir kavramı olmayan ve hiç bir yemeği ayırt etmeyen bir aileyiz biz.
Buna rağmen Öz.üm dayanamayıp geçen sene yoğurtlu patlıcan kızartmasını en sevdiği yiyecek ilan ediverdi :)

Kızartmayı çok seviyoruz dedim ama bilin bakalım evde kaç kere kızartma yapmışım dır?

Hiç. evet evde hiç yapmadım. İyi sabrediyoruz ama değil mi :)
Arada Öz.ümün ananesi ve canım kayınvalidem onlara gittiğimizde sevdiğimiz bilip yapıyorlar sağ olsunlar. Yoksa sevsekte yemiyoruz yani.

Neyse efendim, işte bu miisss gibi kokular arasında bindik asansöre ama,
eve girdik halamı kokar, sanki bütün odalarda kokuyor. (yanlış anlamayın, gerçekte kokmuyorda benim burnuma kokusu geliyor :D )
Hemen yemek hazırlamaya koyuldum, Öz.de A.Y. ile oynuyordu, bir ara buzdolabının kenarındaki restoranların listesine bakarken gördüm. Tahmin ettim niyetini, gerek yok filan dediysemdeeee....
karışık sebze kızartma siparişi alan bir yer bulundu ve iki porsiyon sipariş edildi bile........
Benim hiiiç aklıma gelmezdi doğrusu.
Sonrada biz sofraya oturmak üzereyken geldi ve afiiyeeetle dibi görünene kadar yenildiiiii :D

Canımın istemesine kıyamamış can Öz.üm benim.

(bu iş çok hoşumuza gitti ama aslında pek de iyi olmadı gibi. hem pratik, hem lezzetli. Sık sık aklımıza gelmez inşallah.)

Canım kocam çok teşekkür ederim,
Sen bana Allah ın bir lütfusun.
Rabbim de senin tüm ihtiyaçların sen dilemeden gidersin.

PS: foto portakal ağacından alınmıştır.
*****************************

16 Nisan 2009 Perşembe

yaşamın içinden birşeyler

canım çok sıkkın :(
tabi halime de elhamdülillah diyorum.
.
işlerim çok ama bir türlü kafamı tam toparlayamıyorum !
İşler fazla olunca tam birine başlıyorum başka işle ilgili bir telefon geliyor yahut farklı birşey
e zatan benim kafa yerinde değil, o azıcık dikkatde dağılıveriyor,
haydiiii sil baştan.
.
Nihayet bakıcı bulduk.
İçime sinen 47 yaşında bir bayan. Hayırlı olur ve oğlum sever inşallah. Dün ilk günümüzdü ve günü birlikte geçirdik. Daha önce ön görüşmede de görmüştü A.Y. Isındı gibi. Bu gün gün içinde babaannemiz yanlarına uğrayacaktı.
.
Bu bakıcı olayı beni sandığımdan çok daha fazla etkiledi. İyi birisini bulduktan sonra A.Y. yi bırakabilirim diyordum ama iş başa düşünce öyle olmuyormuş :(((((
.
Kendimi çok kötü hissediyorum. Gece çok midem bulandı. Öz.üm mide bulantımın akşam yediğimiz tavuk sebebi ile olabileceğini düşünüp, gecenin yarısı Dr. a gidelim diye tuttursa da sebebinin psikolojik olduğunu düşünüyorum. Çünkü gece boyunca A.Y. nin bakıcı ile yalnız geçireceği bu ilk günü düşünüp durdum ve yarım yamalak uydum. Zaten çok şükür şu saate kadar gıda zehirlenmesini düşündürecek başka bir belirtide olmadı.
.
Daha önce bahsedememiştim A.Y. ye şimdiye kadar babaannesi bakıyordu. Ama Babaannemizin kolu kırıldı :(
Kapalıçarşının çıkışında ayağı kaymış ve düşmüş. İlk gün, o halde geçer diye beklemiş. Daha dayanamayıp Dr.a gidince kırıldığını öğrendik. Yoksa A.Y. ye bakıcı olayını bu kadar erken ve acele düşünmüyorduk. Kısmet böyleymiş.
.
Babaannesinde iken kafam dah rahat oluyordu. Ne olursa olsun emin ellerde olduğunu, devamlı sevilip okşandığını biliyordum. Hatta o kadar ki babaannesi oğlumu kıyıp öpmüyordu. sadece kolundan, popikinden öpüyor.
.
Sabah bir ara işten ayrılmayı bile düşündüm. İş yerindeki Arkadaşım F.G.ye olanları anlatırken kendimi tutamadım :(((
Biraz önce tel. açtım. iyilermiş çok şükür.
Pamuğum kahvaltısını yapmış, 1,5 saat uyumuş.....
.
Canıııım oğlum inşallah senin için katlandığımız bu duruma değer anneciim,
inşallah pişman olmayız, çalışmamın 22 mayıs 2008 den sonra en büyük sebebi yine sensin.
Dua ediyorum ki; çalışmam konusunda beni anlayabilirsin.
.
Seni hayatımdaki her şeyden çoook seviyorum canım oğlum.
.
Bende, 2 yaşına kadar babaannede ve akrabaların bakıcılığında büyümüş,
sonra 2 yıl kreşe 1 yıl anaokula gitmiş
ve 5,5 yaşında ilk okula başlamış,
ilkokuldan itibaren yarım günlük okulun ardından kalan yarım günü kendisinden 4 yaş büyük abisi ile geçiren (yani ilkokul 1 de ben 5,5 abimde 9,5 yaşında idi ve okul sonrası yarım günü evde yalnız geçiriyorduk ) biri olarak canım anneme olan borcumu hiç bir zaman ödeyemececeğimi düşünüyorum. O günlerin bizim için zor olduğundan kat kat fazlasıyla mis kokulu anneciğim için zor olduğunu şu an çok iyi biliyorum :(
.
Bizi bırakırken kimbilir O neler hissediyordu.
.
O nun mükafatının ancak Allah verebilir. Tıpkı çocuğuna doğurmaktan öte annelik yapan tüm annelerin ki gibi.
.
Ama sonunda buna fazlası ile değdiğini düşünüyorum.
.
Çünkü ben annemi ve beraberinde babamı 15 yaşında lise 2 ye geçtiğim sene bir trafik kazasında kaybettim.
.
Benim için unutulmaz bir yaz olacağı baştan belliydi. İlginç bir biçimde babaannemde bile yatılı bırakmayan ailem, beni avrupa turuna göndermişti. Hem de 2 aylığına!!! Bu benim ilk yurt dışına çıkışımdı ve Avrupanın en gözde yerlerini birden görme şansına sahiptim. Hiç bitmesini istemediğim bir yaz başlamıştı. (keşke de hiç bitmeseydi tarihler hiç 13 ağustosu göstermese ve ben onlarla hep telefonla da olsa konuşabilseydim :( )
Tatilin en güzel kısmı tamamlanmış dönüşüme 10 gün kalmıştı.
.
Bir gece döndüm apar topar. Neler olduğundan habersiz. Aksi giden birşeyler olduğunun tabi ki farkındaydım ama böylesibir durum aklımın ucunun kenarından bile geçmiyordu.
.
Annemler Ankara da idiler. Bir gün sonra döneceklerdi. Beni karşılamaya annemin teyzesi gelecekti. O an sadece buna üzülüyordum. Çünkü son gülerde şiddetle eve döndüğüm anı, havaalanında babamın beni kucakladığı anı hayal edip duruyordum sebepsizce (malum mu olmuş ne) bu anı yaşayamayacağıma çok bozuluyordum içten içe.
.
Dönüşüm için uydurulan bahanenin ne kadar yersiz ve anlamsız olduğunu ise çook sonra-belki biraz daha büyüyünce- anlayacaktım.
.
İlk işim annemleri sormak oldu. (o zamanlar cep telefonu yok tabi. varsa da bizde yok)
Cevap: döndüler, dinleniyorlar. Onlar yol yorgunu! diye biz geldik.
Babamı çok iyi tanıyan, önceden ne şartlarda ve yorgunlukta seyahat ettiğini bilen ben anlamalıydım elleri mis kokulu babamın beni karşılamayı kimselere bırakmayacağını.
.
Ama anlayamadım.
.
Hiç konduramadım.
.
Şehre girince " bir kaza yapmış annenler " dediler. Birden fırladım. Kafamın arabanın tavanına çarpmasıyla koltuğa geri çakıldım. Ama hissetmedim kafamın acısını......"hastanedeler" dediler. Onada inandım. Kim inanmaz ki................
.
Yol ayrımına geldik bir taraf hasteneye gidiyor diyer taraf eve.
Araba eve doğru döndü. Ben bir kez daha fırladım ayağa. Nereye, niye hastaneye değil? diye.
.
Eşyaları bırakalım dediler. Onada inandım. Kim inanmaz ki................
.
Evin önünde hiç aklıma gelmeyen akrabaları görünce anladım bir şey olduğunu. arabadab inmek için adım attım. Yere bastım ama......
İlk defa ayaklarım taşımıyordu cılız bedenimi.
Birilerinin kollarında eve girdim. Ev kalabalıktı. Herkes bana sarılıyordu ama benim sarılmak istediklerim başkaydı........
Gözlerim mis kokulularımı arıyordu.
Burnum da o mis kokuları....................
Hangisini göremezsem O nu kaybettiğimi anlayacağımı düşündüm. Evin L şeklindeki koridorunun bu kadar uzun olduğunu hiç fark etmemiştim. Koridor bitti. Ev bitti. Ve beni karşılayan olmadı. Mis kokuyu duyamadım.
İkisine de sarılamadım :(
.
Hastaneye gitmeye meyilli kimse yoktu ortalıkta. Kimse bir şey demedi.
.
Artık anlamıştım.
.
Yatak odasında çamaşırlıkta beyazlar seriliydi. Kim bilir neler düşünerek sermişti mis kokulu annem onları. Ne zaman katlayacağını sanmıştı kimbilir.
Mutfakta yulaf ezmesi paketi duruyordu. Rejimdeydi mis kokulu annem.........
Ve akşam haberlerine çıkışlarını izledim. Bir gün haberlere konu olacakları hiç akıllarına gelmişmiydi acaba. Nasıl gelsin ki :(
..............
.......
........
.
.
Bu durum 15 ve 19 yaşlarında iki çocuk için çok zor olmalıydı.
Bizim içinde zordu belki ama Allah ıma binlerce ama binlerce kez şükürler olsun ki bu zorluğun -özlem kısmı hariç- hiç bir yanını hissetmedik.
Çünkü bize sahip çıkan manevi anlamda akrabalık ilişkileri önceden beri çok kuvvetli 2 tane teyzeye ve tabi ki teyzelerimi destekleyen 2 enişteye ve pamuk kalpli bir ananeye sahiptik
ve

konumuzla alakalı kısmı;

Hamd olsun maddi anlamda hiç kimseye bir muhtaçlığımız yoktu. Hatta şu anda bile bana onların faydası devam ediyor ve edecek inşallah.
Bizim kadar şanslı olmayan niceleri olduğunu biliyorum. Rabbime ne kadar, ama ne kadar şükretsem az gelir.
.
işte bu tür durumları da düşünürsek işe devam etmemin önemi biraz daha artıyor.
Bu sebeple sadece kendimi tatmin etmek için çalışmadığımı düşünüyorum.
.
.
Canım annem bende senin için cennette böyle çalışırım inşallah. Biliyorum ki cennette çalışmak yok. ne istersek ayağımıza gelecek, ama ben bunu zevk olarak yapacağım için yapabilirim.
.
Rabbim rahmeti ile muamele etsin. Nurları içinde yatın inşallah....Kabrinizde annemin teni, babamın elleri gibi mis koksun.
Mekanınız cennetin en güzel köşesi olsun,
Efendimizin dizinin dibinde buluşalım inşallah....
Bizde oğlumuza sizin kadar bakabilelim, sizin bize kazandırdığınız kadar haysiyet ve iman kazandıralım inşallah.
.
.
PS: hiç söylemmiştim şimdiye kadar;
ben en çok annemin teninin kokusunu, babamında ellerinin kokusunu özledim :(
.
.
Ne yazmayı düşünürken neler yazmışım böyle beeen..........
.
*****************************

13 Nisan 2009 Pazartesi

özgürlüğü çağrıştıran şeyler




Özgürlüğün Resmi Babası İspanya`nın en ağır siyasi cezalarının verildiği bir hapishanede mahkumdu küçük kızın. Fırsat bulduğu her hafta sonu babasını ziyaret için annesiyle birlikte hapishaneye giderdi.
.
Yine bir ziyarete giderken babası için çizdiği resmi yanında götürdü ancak hapishane kurallarına göre özgürlüğü çağrıştıran her türlü şeyin mahkumlara verilmesi yasaktı.
.
Bu sebeple kağıda çizdiği kuş resmini kabul etmemişler ve oracıkta yırtmışlardı...
.
Çok üzülmüştü küçük kız. Babasına söyledi bunu, o da "üzülme kızım, yine çizersin; bu sefer çizdiklerine dikkat edersin olur mu?" dedi.
.
Küçük kız diğer ziyaretinde babasına yeni bir resim çizip götürdü. Bu sefer kuş yerine bir ağaç ve üzerine siyah minik benekler çizmişti.
.
Babası keyifle resme baktı ve sordu:
"Hmmm! Ne güzel bir ağaç bu! Üzerindeki benekler ne? Portakal mı?"
.
Küçük kız babasına eğilerek, sessizce şöyle dedi :
"Hşşşşt! O benekler ağacın içinde saklanan kuşların gözleri...
.
.
.
Yorgunum bu aralar. Ondan mıdır nedir, bugünlerde içimden hiç yazmak gelmiyordu.
Biraz önce, bu hikaye bir arkadaşımdan geldi.
Çok hoşuma gitti. Burada yayınlamak istedim.
Emin olamasamda gerçek olduğunun düşünüyorum.
Keşke gerçek olmasa(küçük kız açısından)..... :(
.
"üzülme kızım, yine çizersin; bu sefer çizdiklerine dikkat edersin olur mu?" bu ne acı bir cümle böyle. Ve bir insanın hele de bir çocuğun resim yaparken dikkat etmesi ???
ne kadar tüyler ürperten bir durum!
.
.
Acaba gerçekten özgürlüğü çağrıştıran şeylerin mahkumlara verilmesi yasak mıdır?
Eğer öyleyse de mantığının ne olduğunun anlayamadım.
Birde bu özgürlüğü çağrıştıran şeyler neler? Bu çağrışım kime göre?
.
.
.
******************************

8 Nisan 2009 Çarşamba

bir hafta daha bitti...

Bu gün çarşamba. Bu haftada bitti.

Bu haftada bitti diyorum çünkü;

Bu gün çarşamba,
Yarın perşembe, cumadan bir önceki gün.
Cumada son iş günü (geçici süt iznimi saymıyorum)
Cuma son iş günü diye seviniyorum.
Perşembeyide cumadan önceki gün diye seviyorum.
Eeee yarında perşembe
Çarşambayıda perşembe geliyor diye seviyorum
Aslında ben hafta sonunu seviyorum,
Yani bu sevinçle ben
Çarşamba geldi mi haftayı bitti sayıyorum.

ha bu arada ben işimi de seviyorum :)
ama Öz.ümü ve O nunla geçireceğim hafta sonunu daha çok seviyorum,

Öz.üüüm ısrar etme ben daha çok seviyoruuuuuum ;)

Herkese şimdiden iyi hafta sonları diliyoruuuuuum
nokta


PS: aaaa şimdi aklıma geldiiii. ben çarşambaları zaten çok seviyordum.
bakınız


**************

7 Nisan 2009 Salı

ımmmmhhh çikolataaaaaa



bilgilenelim :

******************************

çikolatanın faydalarından sadece bir tanesi :P

Northumbria Üniversitesinde beyin, performans ve besin merkezinin yöneticisi Profesör David Kennedy'nin liderliğinde yapılan araştırma, çikolatada bulunan flavanol maddesinin, çok yüksek miktarda alındığında aritmetiği geliştirdiğini göstermiş.


İngiliz Daily Telegraph gazetesinde yayımlanan araştırma çerçevesinde, 30 kişiden, 800 ile 999 arasında rastgele bir sayıdan üçer üçer geriye saymaları istenmiş ve İçinde yüksek miktarda flavanol bulunan sıcak kakao içenlerin hesaplamayı, içmeyenlerden daha hızlı ve doğru yaptığı görülmüş.


Araştırmacılar, sıcak kakao içenlerin, bir saat boyunca durmadan bu işlemi yaparken yorulmadıklarını da kaydetmiş.


David Kennedy, çikolatanın, zihinsel açıdan zorlayıcı görevlerde faydalı olabileceğini belirtirken, araştırmaya katılanlara toplam 500 miligram flavanol verildiği belirtiliyor.

Beyne kan akışını artırdığı ve en yüksek miktarda siyah çikolatada bulunduğu bilinen flavanolu, sebze ve meyveler de içeriyor.

*******************************



Sonuç:

1- çikolata yemek sadece kilo almak demek değildir
2- daha hızlı üçer üçer geri saymak için bol bol çikolata yemeliyiz :P
3- aritmetiğimin gelişmesi için çikolata yemeliyiz. (mecburen yiyeceğim yani zevk için değil) :P
4- yazının son cümlesini anlamamazlıktan geleceğiz.



herkese çikolata tadında günler dilerim :D



P.S. foto bana ait olamaz zira fotoğrafı çekene kadar dahi olsa o kutu o halde kalırmıydı bilemiyorum :P
yeniresim.com sitesinden alıntı yapılmıştır.
bilgi kaynağı: mcaturk.com

.

6 Nisan 2009 Pazartesi

karışık işler


İşler çok ve karışık bu aralar. Hem evde hem işte.
Öz.ümü sabah 5 te uğurladım Bükreşe. Cuma ya kadar başbaşayım A.Y. ımla....
.
Hafta sonu 4 bakıcı ile görüştüm.
3 Türk
1 Türkmen
sonuç : olumsuz :(
aslında birisini sevdim bize yakın oturuyor üstelik. Sabah gelip akşam gidecek. arkadaşım tavsiye etti. Bizden önce ikizlerin bir tekine bakmış. Ama yaza taşınma durumu var :(((( ve ben bu ihtimali şimdilik göze alamıyorum....
.
Hatfaya kadar ayarlamam lazım. Öz.de gitti hepten üzerime kaldı işler. Allah kolaylaştırır inşallah.........
.
Gece sık sık uyandı A.Y. Her uyanışın ardından kucağımda mışıl mışıl uyudu. Olan bana oldu. Ne kadar ve nasıl uyuduğumu bilmiyorum. yat-kalk, yat-kalk yat-kalk resmen talim yaptıım yaaaa :(((
.
Sabah servisi kaçırıyordum az daha. servis 7:55 te geliyor. saat 7:50 ve ben hala hazır değildim. Allah yardım etti. s erviste 5 dk. geçikmiş ve ben yetiştim :)
.
Dün babaannemizi ziyarete gittik, oradanda alışverişe. Öz. sık seyahat ettiği için valiz dayanmıyor çünkü. O na valiz baktık. Aaay ne kadar kalabalıktı Allah ım. Fenalık geldi hepimize. Bir daha hafta sonu AVM lere gitmemeye karar verdik (tabi uygulayabilirsek) akşam saat 19 da ancak eve geldik. O saatten sonra yemek, valizi toparlama, A.Y. ile ilgilen derken. Birde kalabalık ve sıcaktan mutevellit olduğunu düşündüğüm bir mide bulantısı tuttu beni. Neyse bi şekilde A.Y. uyudu bende ardından cup yatağa. Bugün de temizlik var evde. Ama ev dandini. Sabah uyanınca hadi şöyle bir etraftaki dağınıklığı toparlayayımda kadına temizleyecek yer açılsın dedim :P (aramızda kalsın ama ev perişan halde bu aralar) Biraz da bu yüzden geciktim zaten.
.
Neyse çok şükür işteyim şimdi ve acilen işlerime dönmem lazım........
.
.

2 Nisan 2009 Perşembe

İyiliğinizden vazgeçmeyin...



Hintli bir adam suda bata cika ilerlemeye calisan bir akrep gorur.
Onu kurtarmaya karar verir ve parmagini uzatir ama akrep onu sokar.
Hintli tekrar akrebi sudan kurtarmaya calisir ama akrep onu tekrar sokar.

Yakinlardaki baska birisi ona, onu surekli sokmaya calisan akrebi kurtarmaya calismaktan vazgecmesini soyler.


Ama Hintli adam soyle der: "Sokmak akrebin dogasinda vardir. Benim dogamda ise sevmek var.
Neden sokmak akrebin dogasinda var diye kendi dogamda olan sevmekten vazgeceyim?"

Çok zor olduğunu biliyorum (kolay olsa herkes yapardı) ama

Sevmekten vazgecmeyin.

Iyiliginizden vazgecmeyin.
Etrafinizdaki insanlar sizi soksalar da…!


PS: resim alakasız oldu ama çok hoşuma gitti napayım :P o pipeti tutan ellere bakarmısınız :)
üstelik de bana ait değil. üzgünüm kime ait onuda bilmiyorum.

1 Nisan 2009 Çarşamba

damacana aşkı

Dün gece yatmadan önce muhallebi yedirdim AY. ıma. Epeydir muhallebi yapmadığım aklıma geldi. A.Y. de peşimde sürünüyor tabi. Mutfakta bir baktım senin ki damacanayla tanışmış, kuzu sarması olmuş :D





eeee bu kadar tanışıklığın üstüne tadına bakmazsak olmaz di mi ama ...............

( damacananın tıpasını ısırıyordu, kopartıp yutmasından korktum ve çıkarttım)


Bu seferde su borusunu kemirmeye başladı :D



Üst ön dişlerinin ikisi ve alt sağ dişi uçlarını gösterdi. Bu yüzden kemirme olayları, uykusuzluk ve huzursuzluk pik yapmış durumda. Pamuğum benim canı ne kadar yanıyorsa ............. :((




tatlı küçük kemirgenim beniiiiiiiiiiim :D



.