28 Ocak 2011 Cuma

adamın yeşili oluyor, domates diş çürütüyor, büyüyünce büyük abi olunuyormuş meğer :D

yaklaşık bir 6 ay öncesi ikimiz arabayla babannesine giderken:

A.Y. : anne adam nereye gitmiş?

ben : hangi adam annecim ? (göz ucuyla etrafa bakınarak)

A.Y. : yeşil adam !

ben : ! ! ! ! ? ? ?!!!% ! ?& ????

not: olayın geçtiği aylarda favori rengi yeşil, üstelik yeşilin hangi renk olduğunu bilmeden. herşey yeşil, herşeyin yeşili ! ???????????


pazartesi akşam, Dr. un muayene sonrası verdiği topitop şekeri her zaman üç yalamadan sonra atan A.Y. ilk defa hepsini, hemde ağzında katır kutur yemeyi becerdikten sonra, evde:

ben : bak annecim dişime.... çürümüş, görün mü ? ( ağzımdaki dolgumu göstererek, salı gün gideceğim Dr. kontrolünü fırsat bilerek, bir daha şekeri ağzında kırarak yememesini , hatta çok yememesini, hatta ve hatta hiç yememesini sağlamak amaçlı yatırım yapıyorum :P biz zaten şeker vermiyoruz ama işte böyle dış güçlerin etkisiyle bazen ele geçirebiliyor. Şimdiye kadar da pek ilgi göstermiyordu da aslında..... )

A.Y. : anne noldu dişine ?

ben : şeker, çikolata yedim, şekeride ağzımda kırarak yedim, çürüdüler. Yarın Dr. a gidicem, bakacak. (zaten şekeri yerkende dişini çürütür demiştim :) )


akşam ara ara...

A.Y. : anne aç ağzını bakiim.

ben : aaaaaaaaa, bak işte burda gördün mü?
iç ses: aaa ohh ohh iyi unutmamış.



ertesi sabah A.Y. oturağında sabah boşaltımını yaparken......


A.Y. : anne hani sen çok DOMATES yemişdinde dişin çürümüşdüya.....

ben : :D eeeeeeee, bi kere dişlerim çok ŞEKER yediğim için çürüdü !

A.Y. : bak şimdi, sen şimdi doktora gitme....

sen işe git, ordan bir çöp al, orayı böyle böyle yap çıkart.

ben : :I !!! ? !!! ? \ %!? !?! !& ^?! !!!!! ?????

iç ses: aaahhh yavrum beniiim, her istediğine işe gidince alayım diye avutuğumuzdan olacak ki, çöp almaya bile işe gönderir oldu. ( burda güleyim mi ağlayayım mı karar veremedim. )


Dün akşam ,(perşembe akşamı ) 5 de kreşten alırken, Leyla öğretmeniyle kısaca günün değerlendirmesini yaptıktan sonra.......

Ben : İyi akşamlar.

Leyla hn. : iyi akşamlar, Ahmet Yusuf haydi güle güle yarın görüşürüz....

A.Y. : yok yarın tatil. ben yarın gelmicem de taaaaaa pazartesi gelicem !


aynı gün eve giderken

ben : canıım bebeğiiim benim.....

A.Y. : anne bana bebeğim deme !

Ben : aaa neden ? ne diyeyim annecim?

A.Y. : ben büyüdümya artık bana büyük abi de.

ben : tamam benim canım büyük abiiim :DDDD


aynı akşam

Öz. : oy benim fıstık tontom.......

A.Y. : annneeeee babam bana tontom diyoo, büyük abi demiyooooo !

11 Ocak 2011 Salı

gerçek oyun

Epeydir yazamıyorum, yazsamda seni yazamıyorum.
Zaman öyle çabuk geçiyor ki !
Geçerken hafızamda, hafızalarımızda
paniklediğim, zorlandığım, sabredemediğim, Allah ım sabır dediğim anların değil,
heyecanlandığım, umutlandığım, inanamadığım, inanamaz gözlerle baktığım, sevdiğim, sevdiğimi hissettiğim, sevdiğimi hissettirdiğim, sevildiğim, sevildiğimi hissettiğim, coştuğum, yaşamak ve varolmak kavramlarının içini daha da doldurduğum anların en çok yer etmesini istiyorum.

Renkleri tam olarak bildiğin söylenemez.
Bazen doğru, bazen yanlış ayırt ediyorsun, bazen de bilerek bizi yanıltıyorsun.
En son kulpsuz silindirlerle renk ayırt etme çalışması yaptık....


Mercimek, fasülye, nohut kısaca bakliyatlar en sevdiğin oyun aletleri arasında.
kimi zaman kendince
aktarma çalışması ........
kimi zaman mercimek içinden nohut ayıklamaca........

.....kimi zaman yemek pişirmece.

Büyüdükçe oyunlardan çıkıp gerçek hayatın içine daha da fazla giriyorsun, ya da hayat seninle oyunlaşıyor ?
Ben ikincisine dahil olmayı daha çok seviyorum.
Seninle hayat oyununda olmayı, hayatında bir oyun ve rollerden ibaret olduğunu farketmeyi, rolümü dosdoğru oynayabilmeyi, sana da rolünü dosdoğru belletebilmeyi......