28 Temmuz 2010 Çarşamba

çocuğunuzun olmayacak tutturmaları sizi mahcup mu ediyor?


Blogcuanne Dr. Harvey Karp' ın seminerinde aldığı notları paylaşmış bizimle...
diyor ki;
Bebekleri hayatlarının ilk yılında mutlu etmek için şunlara dikkat çekiyor:
- Kolik, genellikle karın ağrısı, gaz sancısı, süt alerjisi gibi sebeplere bağlanmaya çalışılıyor. Ama koliğin asıl sebebi bebeklerin üç ay erken doğmaları.
- Bebekler üç ay erken doğuyorlar, çünkü beyinlerinin –ve dolayısıyla kafalarının- daha fazla büyümeleri halinde çıkabilmeleri mümkün değil. Bugüne kadar da sırf bebeği 3 ay erken doğmasın diye onu 12 ay taşımış olan bir anne de görülmüş değil!
- Bebeklerin, işte bu hayatlarının ilk üç ayında hala ana rahmindeymiş gibi hissetme ihtiyaçları var. Bunu yapmanın da 5 basamağı var: Kundaklama, bebeği yan ya da karın üstü yatırma, kulağına şşşşhhhh diyerek beyaz gürültü yapma, bebeği ufak ufak hareketlerle sarsmadan ama hızlı bir şekilde sallama, ve emme ihtiyacını gidermek için emzirme ya da meme verme.
- Bunlar bu sırada yapılırlarsa şöyle bir etki doğuyor: bebek, kundaklandığı zaman kollarını hareket ettiremediği için kendisini korkutmuyor. Kendini yine ana rahmindeymiş gibi hissediyor, ve “sakinleşme refleksi” tetikleniyor.
- Kundağın ardından gelen şşşşhhh’lama, sallama, ve emzirme/emzik verme de onun sakin kalmasını sağlıyor.
- Ebeveynlerin en çok korktuğu şey olan Ya alışırsa, ya şımarırsa? türünden korkular da aslında yersiz. İlk üç ay bebeğin şımarması mümkün olmadığı gibi odasında beyaz gürültü dinletmek bütün bu “alışkanlıklarını” atlatmasında yardımcı oluyor. Kundaktan vazgeçmeyi düşündüğünüz 4-5 ayda, mesela, beyaz gürültü sık sık uyanmasını engelliyor, ya da uyandığında kendi kendine uykuya dalmasına yardımcı oluyor.
- Bebeğin ilk bir sene, ve hatta daha fazla, odasında gece boyunca beyaz gürültü dinlemesinin hiçbir sakıncası yok. Ondan vazgeçme zamanı geldiğinde iki hafta boyunca sesini her gün biraz daha kısarak bu alışkanlığını törpüleyebilirsiniz.
Toddler (1 yaş-4 yaş) arası çocukları mutlu etmeye gelince:
- Bu çocukların aslında ilkel insanlardan hiçbir farkı yok. Tıpkı onlar gibi, beyinlerinin sözel iletişim kuran tarafı değil de, duygusal iletişim kuran tarafı daha gelişmiş olduğu için bu çocuklara laf anlatmaya çalışmak, hele de mutsuz ve sinirli oldukları zaman, işe yaramıyor. Onun yerine “çocukça” (Toddler-ese) diyebileceğimiz, bol tekrardan ve fiziksel dışa vurumdan oluşan bir dili tercih etmek lazım.
- Karp’ın “Fast food kuralı” olarak tanımladığı bu yaklaşım, Burger King ya da McDonalds gibi bir restorana gittiğinizde sipariş vermeye benziyor. Nasıl sizin “iki hamburger-biri bol ketçaplı olsun, iki kola-birinde buz olmasın” iletinizi aynen tekrar ediyorsa sipariş verdiğiniz kişi, siz de çocuğunuzun “kurabiye isterim, isterim de isterim” yakarmalarını “kurabiye istiyorsun. İstiyorsun, biliyorum, istiyorsun” şeklinde tekrar etmeniz lazım. Kurabiyeyi vermeyecek olsanız bile onun isteğini anladığınızı bilmesi sinir krizini her iki tarafın da minimum hasarla atlatmasını sağlıyor.
- 1-4 yaş arası çocuklar sürekli kaybediyorlar. Ağızları beyinlerinin hızına yetişemediği için istedikleri gibi konuşamıyorlar. Hızlı koşamıyorlar. Tartışmaları kazanamıyorlar. O yüzden ara sıra onların da “kazanmasına” izin vermeli ebeveynler. Hafif “salak” gibi davranmalı. Ayaklarına bakarak “senin burnun burada mı?” diye sormalı mesela… Çocuk da “Deli mi ne? Bunu ben bile biliyorum!” diyerek kendini iyi hisseder böylece…...

başı ve sonu için

--------------------------------------------------

Kandil günü Ahmet Yusuf' la markete uğramak zorunda kaldığımızda A.Y. çikolata diye tutturdu. Çikolata istiyorum diye başladı, şiddeti giderek artan ses seviyesiyle !

Neyse ki sadece etrafımızdakilerin duyacağı seviyeye çıktı :)


Önce, gidince yemek yiyeceğimizi sonra ona istediğini verebileceğimi söyledim.
Aynen istemeye devam etti.

bende bu metodu bilmeden;

bende çikolata istiyorum bende......cümlesini yani onun bana söylediklerini, çocukça bir sesle ve neredeyse onun ses seviyesine yakın bir seviyede o tekrarı bırakana kadar gülerek ve melodileştirerek söyledim !
Ve bu işe yaradı :D

Her ne kadar söylediklerim ona o an O'nu anladığımı hissettirmese de.....


bu arada alacağımı alıp kasaya kadar gelmiştim bile.

Markette bizi görenler, duyanlar bize nasıl baktı ve ne dedi hiç farkında değilim.
Farkında olsam da ne farkeder :D

Henüz bu tarz bir durumu 2. kez yaşıyorum. Fakat etrafımdaki (pazarda markette, dışarıda....ki ) annelerden gözlemlediğim bu tarz tutturmaları, inatlaşmaları, -her çocuk gibi- bu tarz sorun çıkardığında ÇOK FAZLA STRESE GİRİP OLAYI GERĞİNDEN FAZLA BASTIRMAYA ÇALIŞMALARI.
Bırakın, mahcup olmaya gerek yok*

Bu çocuk!

nihayetinde her yerde her şeyi yapması olası varlık, yoksa adı yetişkin olurdu değil mi ;)

Bunu ayıp, etraftan ne derler, ne şımarık çocuğu var, çocuğunu eğitememiş mi derler düşüncesi ile yaptıklarını sanıyorum.

2 yıl 2 ay 6 günlük annelik tecrübemden edindiğim en büyük bilgi

ANNE RAHAT = BEBEK/ÇOCUK RAHAT

Hepinize rahat ve huzurlu günler......


*bu düşünceye katılanlar bir ooohhhh çeksin, katılmayanlarsa sinir harbi yaşamaya ve gerilmeye devam etsin ;P

26 Temmuz 2010 Pazartesi

Daha küçük Po- Po lar için en etkili çözüm !!!!! ;)

Bu resimde görmüş olduğunuz Po Po artık daha küçük.

Tabiri caizse sadece 2 avuç !!!

Neden bilin bakalım? Şimdiden çocuğu rejime soktuğumu filan düşünecek değilsiniz elbette :P

Artık O' nun po po sunda koca bir bez yok da ondaaaan :D

Bu hali o kadar tatlı ki........

Ve bu halde Onun po po sunu sevmek :D

Şu yazın sıcak ve kavurucu günlerinde, nemin tavan yaptığı şu günlerde O' nun bu şekilde bir nebze dahi olsa ferahladığını bilmek en güzeli.

Siz biraz daha eskilerden olan bu fotoğrafda, alakasız bir havada ve alakasız bir yerde bu bebek-çocuk karışımı yavrunun ayağındaki botlarla ne yaptığını düşüne durun....

Ben günün konusunu biraz daha açayım.

Efendim diyordum ya nerden başlasam nasıl anlatsam diye, işte o anlatmaya nerden başayacağımı bilmediğim konulardan biri bu.

A.Y. artık bezden kurtuldu.

BAŞLANGIÇ TARİHİ : 24 MAYIS 2010

Bu O' nun içinde bizim içinde şuana dek yaşadığımız en büyük tecrübeydi.

VE EN BÜYÜK SABIR ANI !

2 yaşından sonra kreşe başlamasını düşünüp, araştırıp gideceği kreşi ayarlamıştık.

Epeydir Bezini her açışımızda muhtelif yerlere kaçarak çişini belirli yerlere yapan, Ka ka sını gizlenerek yapıp, yaptım diyen ve bebekliğinden beri her alt açılışında çiiiiiiiş melodisi eşliğinde çişini Wc ye yapan, o esnada denk gelirse Ka ka sınıda Wc ye yapan bir bebek için kreşe de başlamadan yapılacak en güzel şeyin, hazır olduğu sanılan tuvalet olayını çözümlemek olduğunu düşünüp vira bismillah dedik.......

Aahhh bu işin göründüğü gibi olmadığını, bu derece zorlu olduğunu evin her tarafı .oka batmadan nerden bilebilirdik ?

Evin her tarafının içine nereler giriyor tahmin edemezsiniz.

Kapalı bir kapının arkasına tuvaletmiş gibi çömelerek bütün işlerin halledilmesi ve bu meraklı miniğin içinden çıkan o nesneleride merak ederek ilkinde bir kalemle, ikincisinde bir oyuncağıyla merakını gidermesi, elindeki oyuncağı odasının perdesi dahil muhtelif yerlere sürmesini söylemem bilmem tahmininizi kolaylaştırır mı ! ? :/ :?

Korku filmi gibi !!!!!!!!!!

O olaylar sırasında ilkinde yanındaydım desem yeri. Kapının diğer tarafındaydım ve bu sıralarda canavara dönüştüğünü düşündüğüm minik kuzuda kapının diğer tarafında ve kapıya dayandığı için açamadım eli ayağı kısacak endişesiyle, diğer ve daha büyüğünde ise yanına geldiğimde artık çok geçti.

bu hal daha önce her bezini açışımızdaki, olanca tuvalete balşarı ile yapma deneyimimize rağmen 1,5 ay kadar sürdü. 1,5 aydan eksiği yok fazlası olabilir.

Çok kez tekrar beze döndürmek istedim teşebbüste bulundum ama hiçbirinde A.Y. yi ikna edemedim. Bezi ilk çıkarttığımız günlerde bezin ne kadar rahatsızlık verdiği, bebeklerin bez taktığı, kendisinin artık büyüdüğü, ihtiyacını WC ye yaparsa okula gideceğini öyle empoze etmişiz ki bir daha bez takmamıza kesinlikle izin vermedi.

İlk günlerde geceleri o uyuduktan sonra bez bağlıyordum. Sabah uyanınca istemiyordu.

-Anne bana bez mi giydirdiiiin ? diyordu. Bense acelece çıkartıp hemen WC ye oturtuyordum. İlk 4 gün hep kuru bezle kalktı. Sonra ki günlerde ıslanmaya ve ağırlaşmaya başladı. Demek ki bez bağladığımı anlayıp geceleri bırakmaya başladı. Gece yaptığı kaçırma değildi çünkü bezi oldukça ağırdı. Demek ki defaten yapıyordu. Tüh dedim keşke yapmazken bağlamasaydım. Sonra zaten gece ben bağlarken uyanıp bağlatmamaya başladı. Ben de sonraki geceler bağlamadım.

İlk hafta ;

Alaturka tuvalete alışmasını istiyordum, orada başladık. İlk günlerde gayet iyiyken gittikçe düzelmesi gerekirken kötüleşti. Yaklaşık yarım saatte bir tuvalete götürüyorduk. Çişte 1 kez kakada 3 kez su dökmesine izin veriyorduk. Bu su dökme işi çığrından çıkmaya başladı. Yok yere suyla oynamak için WC ye girmek istemeler, girince çıkmamalar.....

Baktım böyle olmayacak, tuvalet değiştirdik. Klozeti zaten biliyordu. Daha önce aldığımız lazımlığa oturmadığı için en basitinden lazımlık aldık. Onu sevdi oturdu. Banyo kağısının önüne konuşlandırdık. (hala orda). Bunaltmak istemesemde sık sık çişin var mı diye soruyorum. Bazen kaçırdığı oluyor.

Gece gayet iyi. hatta bu kadarını ummuyordum. Son günlerde bezi dolmaya başladı.

İkinci hafta:

çok kötü. Aldığım alıştırma kilotları yetmiyor. tekrar beze dönmek isityorum ama A.Y. buna izin vermiyor. Sorduğumda yok diyor, hemen ardından diğer odaya gidip altına yapıyor :(

Üçüncü Hafta:

Sabır çekiyorum. Bazen diğer odaya gidip yastığı ısırıyorum.

-Tuvaletin var mı dedim. -yok. dedi. Sonra yanıma geldi.

-anne kaka yaptım altımı değiştir !!!!

Lavaboda kilotunu yıkarken kendi kendime söylenirken duymuş beni. Anne ne dedin? bişeymi dedin ? dedi. Ne cevap vereceğimi bilemedim. Yok annem şarkı söylüyorum dedim.

Çok erken başladık biz bu işe, keşke bezli gitseydi kreşe. Neden bazen olayları kafama takıyorum ve o istikamette ısrar ediyorum. Sabit fikirli miyim ben ne?

Dördüncü hafta:

Yok yok biz kesin erken başladık bu işe. Ya da geç. Her yerde 2. yaş, çocuğun ben demeyi öğrendiği, her şeye hayır demeyi öğrendiği, inatlaşmaya başladığı bir yaş olarak anlatılırken, ben nasıl bu özelliklerin bu olayda bizi ne kadar zorlayacağını düşünemedim.

Kendimiş kapana kısılmış gibi hissediyorum. Tekrar bez bağlatmadığı için geride dönemiyoruz.

Tamam kabul bez yok o zaman sende altına yapma!

Geceler gündüze göre daha iyi. Tek korkulu yanı gece çişi geldiğinden mütevellit uyanması ama ayılamaması, altına da yapmayıp kıvranarak ağlaması. ama ne ağlama apartman yıkılıyor. Kendini yerlere atıyor !!! Bazende altına yapıp kendini elletmiyor.

Beşinci hafta:

1 ay oldu. Ne zaman ve nasıl bitecek bu iş? Eve gelirken balkondaki yıkanıp serilmiş kilotlardan günün nasıl geçtiğini tahmin etmeye çalışıyorum. Dualarımda çi.ş ve ka- kaların bu kadar yer tutacağını hiç tahmin edemezdim !

Anlatmaya çalıştık, örnek olarak bizi hep gördü, görüyor. Kilotu çıkınca kaçıp bir yerlere yapmayı oyun haline getirdi sanırım :(

Hiç tepki vermemeliyim.

Yaptıktan sonra yanına gitmemi bekliyor. Bense zaten eve olanlar oldu, diyerek onu bu doğal ortamın içinde bırakmaya karar verdim !!! Peşinden gitmiyorum. (işte perde hadisesi bu ara yaşandı :S )

Altıncı hafta:

Tepki vermemek az da olsa işe yaradı. Şaşırdı.

Bir elimde kilo-t bir elimde bez karşıma alıp

-Bak Ahmet Yusuf bu bez bu da kilo-t! Eğer altına yapmak istiyorsan bu bezi takmak zorundayım. eğer ki-lot giyinmek istiyorsan çişini ve ka-kanı oturağına yapacaksın. Şimdi sen seç. dedim.

-kilot giyicem. bez giydirme, dedi.

Bütün kilotların ıslandı (geçekten ıslanmışlardı hepsine dokundurdum ıslandıklarını gösterdim), eğer altına yaparsan bu bezi takmak zorundayız. dedim.

-tamam yapmicam dedi.

Gerçektende bu konuşma akabinde son zamanların iyi anını yaşadık.

Hatırlatırken hep başka kilo tumuz olmadığını hatırlattım.

Bu kadar zaman evde kapanamazdık, Bu ruh sağlığımız için hiçde iyi olmazdı.Restoranda mama sandalyesinin altından birşeyler akarken gözlerim yuvalarından fırladı !!!!!!

Panikle döktüğüm sodaya bu kadar sevineceğim hiç aklıma gelmezdi. A.Y. nin yaptığını azda olsa kamufle etti :P Neyseki gittiğimiz yer çok cool bir yer değildi. Severek hep gittiğimiz bir köfteciydi. A.Y. yi indirip sandalyeyi temizledim ve A.Y. yi soyup üzerini giydirip yemeğe devam ettik !!!!

Biliyorum..... Şaka gibi ama gerçek :D

Yedinci hafta:

Kurtarılmış saatler gittikçe artıyor.

Cemile çişini altına yapıyor ve Güle güle kakalar kitaplarını aldım. Cemileyi pek beğenmedik ama güle güle kakalar süperdi. belki vakti gelmişti belki kitabın etkisi. artık anne kak alar bebek ka ka larla kavuşuyor.

VE bizde el sallıyoruz :) Çok şükür.

Hafta sonu iki günlük deniz kaçamağı yaptık. Pansiyonda kaldık. Yapma yapmaz gece yatağa yaptı !!!! Neyse ki yatağa geçmemiş. Gece nasıl nerede yatacağımızı şaşırdık. Nevresimi çaşaf yapıp, havluyu üzerimize örttük !!!!!! :( ? :S

Sekizinci hafta:

Daha iyi olmasına rağmen arada kaçırmalar oluyor ama yaşadıklarımızdan sonra onları benim gözüm görmüyor. Sürekli sorar ve WC ye gitmeye ikna edersek sorun yok. Galiba bu işi kotardık :)

Dokuzuncu Hafta:

Arada çişte bocalıyoruz. Dua ediyorum. Çiş içindegüle güle kakalar kitabındaki kaka hikayesini uygulamaya karar verdim. Bebek çişler annelerini bekliyor, anne çişleri bebeklerine kavuşturalım yoksa çok üzülürler......

Sonuç : mükemmel olmasada gayet iyi.

Gelelim benim bitirim yavrunun peşine düştüklerine.....

İşte bize misafir gelen bu karıncalarla arkadaş oldu :)

Ama ömürleri bizim yavrunun elinde ne kadar oldu bilmiyorum çünkü kısa bir süre sonra ortalıktan kayboldular. Galiba birşeylerin içinde bize gelmişler ki başka da görmedik.


Pardon !
biri anneliğin tarifini mi sordu ?

Sonraki yazı; tavsiye edilenler, tavsiye edilmeyenler, yaptıklarım, yapmadıklarım ve benim tavsiyelerim

20 Temmuz 2010 Salı

çocuğu olanlar bilir (belki çocuğu olmayanlarda bilebilir ama ben çocuğum olunca öğrendiğim, daha doğrusu dikkat ettiğim için ).......

( Geçmişte kalanlardan, fotolar daha da tozlanmadan..... tarih ~mart 2010 )

Çocuğu olanlar bilir (belki çocuğu olmayanlarda bilebilir ama ben çocuğum olunca öğrendiğim daha doğrusu dikkat ettiğim için :P ) resimde görünen siyah çizgi bebeklikten çocuk kıvamına doğru ilerleyen yaş aralığındaki A.Y ve yaşdaşlarının süper ilgi gösterdiği ya da göstermesi beklenen elektrikli tırtıl trenin yol güzergahı. (N.Ş.A.)

Gittiğimiz bir AVM de rastladığımız bu trene A.Y. de bu doğal tepkiyi verdi ve trene koşuyor sanarken, oğlum bize ilk feykini yaptı ve biz trene doğru koştuğunu sanarken treni es geçip kendi hedefine doğru ilerledi.


Bizim şaşkın bakışlarımız arasında tanıtım standındaki broşürleri demetlemeye başladı.
Elimde klasik anne edalarıyla :P O nu trende çekmek üzere hazırladığım makineyede bu büyük buluşmayı karelemek kaldı :)


- Biraz da şunlara bakayım.



- hepsini tek tek incelemem lazım !


Posttan çıkartılacak ana fikir ;
2 yaşında bir çocuğun anne-babası iseniz; sizin çocuğunuz sizin çocuğunuz olduğu için sizin sandığınız zamanda sizin sandığınız şeyleri yapmayabilir !


16 Temmuz 2010 Cuma

lütfen benim çocuğumu böyle sevmeyin!!! O na yiyecek vermeyin !!!


Hepinizin dikkatini A.Y. nin elinde ki topitop mu lolipop mu ne karın ağrısıysa (hakikaten karın ağrısı !!! ) işte ona çekmek istiyorum.
Bu A.Y. nin ilk yediği şeker. Benim de O nu bu şeyden ikinci kez kuomaya çalışıpta başarılı olamadığım şeker.
Yer bir restorant.
Tarih yaklaşık üç ay öncesi......
Başta şunu belirtmeliyim ki -kimsenin hakkını yemek istemem- restorantın sahibi de çalışanları da son derece nazik, güler yüzlü ve yiyeceklerde son derece lezizdi.
Belki de bu yaşananlar, bu güler yüz ve müşteriye olan yüksek ilginin neticesiydi.
Restorant sahipleri kendilerince incelik olarak gelen müşterileri için bu şekerlerden hazırlamışlar.
A.Y. de hazırlanan bu süpriz hediyeden malesef nasibini aldı.
Ben ki O na işlenmiş şeker yedirmemeye bu kadar çalışırken, ben ki O na bırakın işlenmiş şekeri fabrikasyon diye kendimce genellediğim, içinde katkı maddesi bulunan şeylerden O nu azami ölçüde uzak tutmaya çalışırken.....
Daha önce buna benzer bir olayı çok ilginçtir ama Dr.da yaşamıştık. Okuyanlar hatırlar, hani A.Y. 5. hastalık geçirmişti ya işte o zaman muayeneden sonra çok ağlayan A.Y. ye Dr. çıkartıp eline bundan tutuşturmasın mı!!!
Gözlerim yuvalarından fırlasada, zaten ağlayan bebeğimle uğraşırken, rahatsızlığını düşünürken birşey diyemedim, aldık şekerimizi elimize çıktık. A.Y. yi araba koltuğuna yerleştirirken karambole getirip yere düşürtünce aaaa pis oldu diyerek yemesine mani olabilmiştim.
Bu defa malesef böyle olamadı. Daha da büyüyen A.Y. şekerini açtırmayı birazda olsun yemeyi, tadına varmayı başardı. Yasakların cezbediciliğinden dolayı O' na bunu yemesini istemediğimi hissettirmek istemiyorum. Neyse ki bir süre sonra şekeri bir şekilde unutturarak aldık.
Şu anlattıklarım kimilerine çok saçma, gereksiz, anlamsız buldumcuk anne edaları olsada ben doğru bildiğimden şaşmayı düşünmüyorum, hele ki konu sağlık olunca, hele ki konu oğlum ve O'nun sağlığı olunca !!!!
Lütfen çikolata, şeker... ve bu gibi işlenmiş şeker içeren haz verici fakat olmazsa olmaz olmayan hatta gereksiz olan, bir işe yaramayan (zararı yararından çok olan üstelik o yararı fazlasıyla başka sağlıklı yerlerden alabilecekken) şeyleri çocuğuma vermeyin.
BENİM ÇOCUĞUMA HİÇ VERMEYİN.
Lütfen bu kötülüğü çocuklarını(mı)za yapmayın !!!
Üstelikde bunu iyi bir şey snarak hiç mi hiç yapmayın!
Hele hele Dr. sanız bunu nasıl yaptığınıza şaşıyorum ki; o daha büyük bir trajedi !
Ve zaten büyüyüp, kendi para harcamayı öğrenince belki ben istemesemde alacak, o zaman şu an bunları hazır bilmiyorken, hazır benim kanatlarım altındayken, ben kouya bildiğim kadar koruyayım.
Amaaan yese nolur demeyin.
Farzedelim ki birşey olmaz, yemese nolur !
Ben günümüzdeki birçok hastalığın, insanloğlunun işlenmiş şekeri keşfedip tüketmeye başladıktan sonra ortaya çıktığını biliyorum.
Daha ne olacağını öğrenmek isterseniz klavyeniz emrinize amade, netten küçük bir tarama yapmanız yeterde artar bile....

15 Temmuz 2010 Perşembe

Nerden başlasam? nasıl anlatsam?

Çok zamandır yazmak istediklerim öyle birikti ki.....

Nerden başlasam nasıl anlatsam hallerindeyim. Yazılacakları sıcağı sıcağına yazmayınca işin içinden çıkmak ve bu konuda kendimde güç ve istek bulmak gittikçe daha zor bir hal aldı/alıyor.

Neyse bu yazıyla üzerimdeki bu ataleti atmış olurum inşallah. Yoksa aaaa bunu yazmalıyım ,bunu yazayım dediğim şeyler hem zihnimi fazla meşgul etmeye başladı. Hemde not alma adetini kendimde bir türlü oturtamadığım için arada kaybolan anılar çoğalmaya başladı.

Ve hayatımızda iki önemli dönüm noktasını atlattık/atlatıyoruz. Bunlara daha sonra değineceğim. Tarihleri geçsede yaşananların sırasını bozmadan aktarmayı düşünüyorum.


Bahardan kalma Öz. ve A.Y. nin oyun hamuru yapma ve akabinde de elbette oynama macerası.....



Bana sorsalar önce daha küçük bir kap içersinde hamuru yoğurmalarını ve biraz tuz eklemelerini ve hatta belkide bir iki damla da zeytin yağı eklemelerini salık verirdim fakat pek sevgili sevgilim aklına geleni çabucacık yapıp ortaya koymada bir numara olunca ;)
bana da fotoğraflamak kaldı, başlarında şöyle yapsaydınız, şunu da koysaydınız diye dır dır etmelerimi saymazsak :)


Amaç hamur yapmak mı? yapmak.
Hamur yapıldı mı? yapıldı.
Fakat tek seferlik ve o anı kurtaran bir aktivite oldu. Elbette ki hamurlar çok da uzun ömürlü olamadı.

Kadınla erkeğin farkı......
(Belki de bu nokta da verdiğim kararlar yüzünden A.Y. babasına daha düşkün. Düşkün kelimesi doğru kelime mi aslında emin değilim. ama şuan yerine bulabildiğim başka bir kelime daha yok.
İşlerin önünü ardını, sonucunu, maliyetini, etrafa verebileceği zarar-yarar muhasebesini yapan ben olduğum için, daha açıkçası kurallara bağlılığım sebebiyle böyle !
Fakat yapabileceğim birşey yok, ben buyum. en azından bu olmaktan rahatsızlık duyana kadar buyum ;) )

Benim oyun hamuru tarifim kendi çocukluğumdan kafamda kalanlardı. Un, tuz, su, sanki birazda sıvı yağ. Ama miktarlar filan unutuldu.

Bu konuda nette birçok tarif var. Araştırıp görebilirsiniz. Bana en farklı ve matıklı gelense;

Damla nın sitesi Kitubi de yazdığı bu tarif. Mantıklı olan kısmı ise biraz pişirilerek hazırlanması ve bu pişirmenin, bozulma konusunda da, gıda boyasının elleri boyamasına mani olma konusunda da faydalı olacağı. Denemek isteyenlere.



Daha sonra ki bir denemelerindeyse dediklerimi uygulayıp içersine boolca tuz ve üç-beş damla sıvı yağ koydular ve kıvamı da dayanıklılığıda çok daha iyi oldu ;)

Maksat paylaşmaksa,
maksat eğlenmekse,
maksat birlikte birşeyler yapmaksa,
maksat mutlu olmaksa,
ayrıntılara takılma,
tarif doğru olmasada.......
hamur tarifi yanlışsa da mutluluğun tarifi burda ;)

Biz Muppet showumuzu babamızın elinden çıkan kurbağa kermitle yaptık, eğlendik size de neşeli ve eğlenceli, mutlu günler dilerim.
:D