31 Mart 2009 Salı

anne olmak

Tanıştırayım;

Lardy.


(kenarındakilerde üzerinden temizlediğim tüycükler)


A.Y. nin sokak arkadaşı aslında. Bebek arabasına bağlı duruyor genelde ve dışarda A.Y onunla oynuyor genelde, tabi oynamak denirse. Çünkü burnu başta olmak üzere tüm azaları A.Y. nin dişlerinden nasibini alıyor :) (Ama biz evdeyken evdede oynuyor.)
Lardy dışarda sürekli bizimle gezdiği için çabuk kirleniyor. Ve A.Y. diğer tüm eline geçirdikleri gibi bunuda kemirmeye çalıştığı için sık sık yıkanıyor.

Dün akşam iş çıkışı A.Y. yide alıp amcamızı görmeye gittik. Gitmeden önce A.Y. nin çamaşırlarını ve Lardy i makineye atmıştım.Dönüşte onların çıkartılıp serilmesi gerekiyordu. Tabi A.Y. uyutulduktan sonra.
Neyse A.Y. zor-zar uyudu. Çamaşırları çıkarttım. Sağolsun Öz.üm yardımcı oldu. O bi yandan ben bi yandan seriyoruz. Sıra Lardy geldi. Baktım üzerini, yüzünü gözünü diğer çamaşırların tüycükleri kaplamış.
O haliyle bırakamadım. Çünkü ertesi gün A.Y. Lardyle oynamak isteyebilirdi ve ağzına götürürse -ki bu kuvvetle muhtemel, hiç hoş olmazdı.
Eee bende başladım o tüycükleri temizlemeye. (Bu arada çamaşırları bitiren Öz. gidip uykuya dalmıştı bile)

İşte annelik nasıl birşey diye merak ediyorsanız;

gece saat 23:00
yorgunum
halsizim
uykusuzum
Herkes A.Y. de dahil uykuda
Ben oğlumun yarın oynamak isteyebileceğini düşünerek, oyuncağın üzerindeki tüycüklerle uğraşıyorum.
Ve gecenin bi yarısı yaptığım bu iş, bana kesinlikle saçma, aptalca yada gereksiz gelmiyor.
Galiba annelik böyle bir şey .................
.
.
.

30 Mart 2009 Pazartesi

hafta sonundan manzaralar

Güzel bir hafta sonu geçirdik çok şükür. dolu doluydu. Amcamız rusyadan geldi :)
A.Y. yi çok büyümüş buldu amcası. A.Y. uzun uzun süzdü amcayı.

Hafta sonu hava çok güzeldi. Ve biz soluğu tabi kiiiiii deniz kenarında aldık.
İyot kokusunu bol bol içimize çektik.
Pamuğum dışarda ilk adımını attı. (tabi hacıannesinin-benim büyük teyzem olur kendileri- elleri arasında :D )

İşte haftasonu manzaralarımız.....




mor renk bir aralar favorimdi . hercai menekşeleri hüzünlendiriyor aslında beni. sebebini bilmiyorum. başını eğmiş bir yüz gibi mi geliyor ne?



Bol bol yürüdük tabi ki....


Ve acıktık. A.Y. bir kase balık çorbasını götürdü maşallah :D Garsonun 4 kişilik çorba söyleyince ki ifadesi çok şaşkındı :) Kaşığın içindeki balık parçalarınıda ellerimle yedirdim minik kuşa :)
.
Sonra büyüklerin muhabbetinden sıkıldı A.Y.
Kendine bir uğraş buldu. Bilin bakalım neeee?
.
-Bu iplerde neyin nesi??? (ilk defa bağcıklı ayyakkabı giyiyor :) )
.
-neyse bağcıklarımında tadına bakmadım demem
Görende O nu aç bıraktık sanacak . Küçük kemirgenim beniiiiim

.

-Oyuncaklarımı yere bırakabilirmiyiiim? (atmak değil ama dikkat edin)

.

Ve gün batımıyla birlikte bize ev yolu göründü.....




29 Mart 2009 Pazar

yalancı mısın?


Biz yalancı insanlar mıyız ?

Yalan söyler misiniz ?

Ne sıklıkla yalan söyler siniz?

Peki sık sık vallahi, valla billa, gerçekten, yemin ederim ext. kelimelerini kullanır mısınız?
(kişilik tahlili yapan anketler gibi oldu :) )

tahminimce ilk üç soruya cevabınız hayır (çok mu iyimserim :P )
4. soruya evet ya da bazense sizde beni üzen gruptansınız demektir :(

Ben anlayamıyorum, insanlar neden yok yere, gereksiz yere yemin eder.
Bunun sebebi ya gerçekten inanılmaz bir şey yapmıştır,
ya karşısındaki insan hiç bir şeye inanıp güvenmemektedir,
ya da biz sürekli gerçek dışı ( yani biz ona yalan diyoruz) bir şeyler söylüyoruzdur.

Bir insanın durumu bunların hiç biri ise neden ısrarla valla bak, vallahi, yemin ederim, yeminle.......
diyerek inandırma çabası içersine giriyor anlayamıyorum.

Bu aslında toplum psikolojisini çözmek açısından çok önemli bir konu bence. Belki de bu malesef toplumdaki genel güvensizliğin bir eseri. (sosyolog olsam bu konuda tez bile hazırlarmışım ben be :P neyse konuyu sulandırmıyayım.)

Konuştuğum birisi bana eftirikten bir sebeple bu kelimeleri sarf ettiğinde çok bozuluyorum.
Bana yemin etme !
Ben sana inanıyorum, niçin yemin ediyorsun? diyorum.
Sana inanmamam için bir sebep mi var? diye soruyorum.
"Bunu dil alışkanlığı olarak söylüyorum" diyor çoğu kişi ama o dil buna nasıl alıştı? o kadar sık söylemese veya duymasa alışmazdı herhalde.

Hele "yemin et" diyenler yok mu?
yaaa ne alaka şimdi. niye yemin edeyim. inanıyorsan inan.
Açıklama getiririyorum bazen "ben yemin etmem, gerek duymam" diye

Malesef çarşıda çok başımıza geliyor. Satıcı direk başlıyor valla abla........
Aha diyorum bunda var bir çapan.
yoksa söylediğinden neden şüphe duyayım ?

Müslüman sözüne güvenilir insandır. Kendisine inandırmak için bunlara gerek duymaz,
gerek duymaz çünkü müslüman yalan söylemez !
Lütfen insanları kendinize inandırmak için bu tür sözler sarf etmeyin !
Müslümanın ağzından ne çıkıyorsa o dur.

Yalansız ve yeminsiz günler dileklerimle...........................

28 Mart 2009 Cumartesi

sporsuz geçen hafta


İş yerinde spor salonu ve aerobik hocası olan ve öğle aralarında buradan istifade edebilen (Tr. için) şanslı azınlıktanım :)





Yaklaşık 4 aydır düzenli gidiyorum. haftada üç gün, 1 er saat. 1 gün aerobik, 2 gün aletli jimlastik yapıyorum. Aslında aerobik günü salı-cuma. ben cumaları evde geçirdiğim için sadece salıya katılabiliyorum. 22 mayıstan sonra cumada çalışacağım için belki cumaları da aerobiğe katılırım.
.
Bu hafta salon kapalıydı :(
.
Havalandırma ve klima sisteminde bakım onarım varmış. O yüzden bu haftayı sporsuz geçirdik.
Daha önce evdeki yürüyüş bandında bazen yürüyordum. Ama istediğim verimlilikte kullanamadım açıkçası. Her zaman elimin altında olduğu düşüncesi hep önceliği başka şeylere vermeme sebep oldu :(
.
Aslında sitenin yürüyüş parkuruda var.Ve hatta açık hava jimlastik salonuda :) (hani şu bahsettiğim, belediyenin her yere koyduklarından) Ama her istediğimde çıkamıyorum, evde bant olsa daha çok ve istediğim zaman yürürüm diye bir heves almıştık ama malesef.
demek ki neymiiiiiş :
.
iş insanın kendinde bitiyormuş . (bende biraz ayran gönüllülük var galiba )
.
Ama A.Y. olduktan sonra evdeki kısıtlı zamanımı tamamen ona vermek istiyorum.
.
Bu iş yerindeki spor için önceden ;
-aaaaa hiç yapamam, iş arasında alel acele filan deyip burun kıvırmış olsamda şimdi gayet memnunum. Yorgun olacağımı sanarken, öğleden sonra sıfırlanmış olarak yeniden başlıyorum işime.
İstediğin bir şeyi yapabilmiş olmanın yanında, spor yapınca salgılanan seratonin hormonununda etkisiyle çook mutlu hissediyorum kendimi :D
.
Bu arada bu spor olayının kilo olayları ile hiiiç ilgisi yok :P Bunu bir hayat felsefesi olarak :P :PP imkanım oldukça devam ettirmek istiyorum.
Şaka bir yana sağlığımız için ihmal ettiğimiz bir şart aslında spor.
.
Herkese bol sporlu ve booool seratonin hormanlu günler diliyorum.....
.
.

25 Mart 2009 Çarşamba

kapalı mekanlarda sigara içme yasağın kaldırılsın



Kapalı mekanlarda uygulanan sigara yasağını takdir ediyorum. Gerekliliğine şiddetle inanıyorum.


Sigaradan ve dumanından ve kokusundan ve külünden ve kül tablasından ve içenin üzerine sinen kokusundan nefret e d i y o r u uuuuu m . nefret !


Ama şu günlerde neredeyse yasak kalksın diyeceğim çünkü bu yasak olmasa daha az etkileniyordum.

Şöyle ki;

çok şükür yakınlarımdan hiç biri sigara kullanmıyor. Yani direk sigara içen kimseyle yan-yana, yüz-yüze gelmiyorum.

Bu yasak uygulamaya geçtiğinden beri iş yerinde sigara içilebilir olarak ilan edilen kafeterya ! (yalnız buraya dikkat ediniz. sanki o kafetaryaya giden sigara içmeyen bir kişi olamazmış gibi) ve izinsizde olsa wc lerde sigara içilmesi gerçek anlamda yasaklandı ve sigara içenler kapı dışına sevk edildi. İçmek için bina dışına çıkıyorlar. Buraya kadar her şey güzel gibi görünsede asıl mesele burada başlıyor.

Efendim bina binamız oldukça büyük ve havalandırma camlarla değil havalandırma kanalları ile yapılıyor. İşte binaya dağıtılan bu temiz havada Alplerden getirtilmiyor tabii ki !

Bina kenarlarındaki menfezlerden bina etrafındaki hava çekiliyor.


Eee benim çok sevgili mesai arkadaşlarım bina etrafında bu menfezin altında sigaralarını telleyince bilin bakalım noluyoooorrrr ????????????????


Odada epeydir kağıt yanığı arayan zavallı ben :I


Masam cam kenarında, kanalda camın önünde.

Ve ben yasak başladı başlayalı pasif içici oldum iyi mi !!!!!!!!!


Neyse olayı keşfedip idareye haber verdim. Bakalım nasıl bir çözüm getirilecek. Ya o insanlar başka bir yerde sigara içecek yada kanalın giriş yeri değiştirlecek. Başka bir yol aklıma gelmiyor.

bakalım nasıl olacak? tekrar yazarım.


Aslında bu konuda çok yazılacak şey var.

Bu insanlar orada sigara içerek kaç dk. iş kaybı oluyor?


yerinden kalk Asansör bekle yada yürü en az 5 dk.(yerine göre tabi) sigara kaç dk.da içilir acaba? hadi onada 5 diyelim. dönüşte asansör denk gelsin hemen çıksın 3 dk. mesela. ettimi 13dk bir sigara için bu insanlar ortalama 4 tane içsin günde. 13x4= 52 d a k i k a (öğle arası hariç 4)

Az mı?

eğer bu kabul edilebilirse bu kadar zamanı bende kendim için ayırmalı değil miyim?

Ayrı bir konu, çok ünlenmiş, en lüks olduklarını kendilerince idda eden restorantlar bile var sigarasız bölümü bulunmayan !!!

(bir yazımda yazdığım pazar kahvaltıya gittiğimiz yer meselaaa! bilseydim baştan )

yada tüm dünya uygulamalarında sigara içenler ikinci sınıf kabul edilirken sigara içmeyeni (sayısal azlığından mıdır nedir ) ikinci sınıf yerlere oturtan !!!


aahhh ahhhh düzelecek inşallah bunlarda düzelecek.................
çok mu uzamış ne :) daha bunlar bu konuda içimdekilerin yarısı bile değil :)
ya birde durup demezler mi? kime neyi yasaklıyorsun diye?
söyliyeyim güzel kardeşim
sana benim havamı kirletmeyi yasaklıyorlar. Bebeğimin havasını kirletmeni yasaklıyorlar !



poz

Daha poz vermeyi bilmesede, fotoğraf makinesini görür-görmez makineye doğru atlasa da bazen bazı anları yakalayabiliyoruz.
Ve sonra tekrar kendine vazife bildiği, yaklaşık 2 - 2,5 yaşına kadar devam edeceğini sandığımız, kemirme işine devam !


24 Mart 2009 Salı

bilgisayarın cinsiyeti




Amerika'da kadınlar ve erkekler bilgisayarın dişi mi yoksa erkek mi olduğunu tartışıyorlarmış...

Kadınlar bu aletin "erkek" olduğunu savunmuşlar.

"Çünkü" demişler :

"Bilgisayarlar aslında sorunları çözmek için yaratılmış olmalarına rağmen ömürlerinin dörtte üçünü sorun yaratarak geçirirler...

Daha da önemlisi, bunlardan bir tane aldığınız an, biraz daha sabretmiş olsaydınız çok daha gelişmiş bir modeline sahip olabileceğinizi görüp pişman olursunuz...."

Erkekler tabii tam ters görüşte...


"Bilgisayar dişidir" diyorlar.

"Çünkü onun mantığını yaratıcısından başka hiç kimsenin anlaması mümkün değildir, bu bir. Yaptığınız en küçük hatayı bile derhal hafızasına kaydedip tekrar tekrar önünüze koyar bu ikiii... Ve bir bilgisayar aldıktan kısa bir süre sonra fark edersiniz ki, bir o kadar daha parayı ona gereken aksesuarlar için harcamaktasınız, bu da üüüççç...."


:)


Ya sizce ?

22 Mart 2009 Pazar

22mart1977


22 mart 1977

saat 12:00 am

İşte tam o an hayatıma anlam katan varlık ruhlar aleminden süzülmüş yer yüzüne :)




{ A.Y. hık demiş kimin burnundan düşmüş anlaşıldı herhalde :) }



Öz.ümün hayatımıza anlam katmasını ailece kutladık :)


Efendim masadakilerin heeeepsini ellerimle yaptım. Zaten hepside süper pratikler. Aksi halde yapacak ne halim ne de vaktim vardı.

tarifine pek rastlamadığım mamaları tarif etmek istedim.

Milföy lokumu ( bu ismi ben uydurdum, gerçekte neydi hatırlamıyorum)




milföy hamurlarının içine frambuaz marmelatı sürüp, rulo yapıp parmak kalınlığında keserek, yağlı kağıt üzerinde pişiyiyoruz. ben daha kalın kestim.

püf noktası : yağlı kağıtta pişirmezseniz marmelatlar karamelleşince tepsiye yapışır, tepsiyi kazıyarak çıkartırken hepsi ziyan olur, sizde sinir olusunuz. Yinede dayanamayıp kırıntıları yarı öğütülmüş halde yemeye çalışırsınız :D (tarafımdan bizzat tecrübe edilmiştir :P )


ve ikincisi havuç salatası (bununda adı budur herhalde :) )




Ve son derece basit tarifi : havuçları rendele 1-2 damla sıvı yağla birlikte kavur. Sarmısaklı yoğurtla karıştır.
bu kadar :)
ben yapmadım ama istenirse çok az mayonezde ilave edilebilir.



İşte günün favori maması biberli ekmek (ismi bu sefer doğru :) )




Tabanı için mayalı hamur yapıyorum (birsürü süper yemek sitesi var. oralardan bulursunuz. onlar profesyönelce anlatıyorlar. ben kafadan uydurma yaptım. eğer yinede benimkini sorarsanız. 3 bardak sütü ılıttım. 2 çorba kaşığı toz maya, 1 çorba kaşığı şeker, 1 çay bardağı sıvı yağ ekledim. biraz beklettim. sonra 100 gr kadar tereyağı (eritilmiş) ve alabildiği kadar un, birazda tuzu sıvı karışıma ekleyip yoğurdum.(gayet yumuşak bir hamur olacak.kulağımdan daha yumuşak :P puf puf olsun diye)
sonracıma efendim, bol soğanı (5- 10 tane) doğrayıp kavurdum. soğanlar ölünce booolcana ekmeğe adını verev ev yapımı biber salçasını ekledim. biraz çevirdim.
hamuru tepsiy yaydım, üzerine ılıyan soğan harcını döktüm, yaydım.
en üstede susamları döktüm. Ve fırına......
işte bu kadar.

Püf noktası : orjinal tadı yakalamk için kesinlikle ev yapımı biber salçası kullanılmalı. ben yarı-yarıya ev yapımı ve hazır biber salçası kullandım.Tadı gayet iyiydi. Hatta bu, hatay yöresinde meşhurmuş ve kurutlmuş salçalık biberle yapılıyormuş. ben öylesini hiç yemedim.)
valla yaptım diye söylemiyorum herkesin takdirini topladı :)




Taa taaaaaaa
Buu daaaaaaaa öz.üme yaptığım doğumgünü pastası :P





Pastanın niye borcamın içinde olduğunu sormayın :)

çünkü bu gerçekte yaş pasta filan değil. sonradan ben süsleyerek o hale soktum :)

Bu aslında bir tatlı. hattaa dondurmamı deseeem tatlımı deseeem?
Bu tarifi geçen hafta iş arkadaşım F.G. den aldım. Ve ilk yapışım.
Dediğim gibi bu da süper kolay.

Hemen 10 lu halleylerden bir kutu (ya da teklilerden 10 tane) alıyorsunuz. bir kapta kırıyorsunuz. hazırladığınız krem şantiyi karıştırıp, borcama yayıyorsunuz. üzerinede çikolata sosu hazırlayıp (marketlerde hazırı var. puding gibi hemen oluyor) biraz soğutup döküyorsunuz. sonrada biraz dondurucuda, yemeden az öncede buz dolabında bekletip afiyetle yiyorsunuuuzz.

Üzerindeki süsleride biz ocak ayında gezmeye gelen canııııım kuzinem, benim doğum günüm için ta londradan getirmiş. Bana süpriz pasta yapacakmış. Ama o zaman Öz.üm de bize süpriz pasta alınca yapamamış. ( ne şanslıyım di mi :P süpriz üzerine süpriz :PP )

Süslerde bana kalmıştı :) çeşit çeşit. çok tatlılar. buralardada vardır muhakkak fakat ben o kadar ilgili ve meraklı olmadığım için burda görmemiştim.
Neyse işte üzerinide o süslerle süsledim.

Son Söz:

can ım, öz.üm, melek kocam,

iyi ki doğdun, iyi ki varsın ve Allah a binlerce kez hamd olsun ki benim hayat eşimsin.
13 yıldır bana rüüyaa gibi bir hayat sunduğun için sana çooooook teşekkür ediyorum.
Allah seni ve oğlumuzu yanımdan, yanı başımdan eksik etmesin,
Ve sana sağlıklı, mutlu ve huzurlu gönlünce nice nice seneler nasip etsin.

Seni çok seviyorum.


20 Mart 2009 Cuma

minik lokmalar

A.Y. kitapları çok seviyor. ( Şimdilik. Asıl sevmesi gereken zaman nolur bilemiyorum ! )

.

Hele kalın bizim okuduğumuz kitapların sayfa köşelerini pır diye bir çevirişi var ki;
gördüde yapıyor sanırsınız. Sayfaları itina ile çevirip inceliyor yazıları :)
.


Şimdilik yırtmaya meyillenmiyor. bakalım ilerde neler olacak bekleyip göreceğiz.
Kendi kitaplarını sayfa yapıları icabı istesede yırtamaz :)
.
-Dur şuna biraz yakından bakayım.
.
-canım şu meyvelerden çekti.
.
- ay ne de güzel görünüyorlaar.
.
Bu da miniğin minik lokmaları :)



Babaannesinin yaptığı kekleri ılık ıhlamurla birlikte küçük küçük götürüyor küçük adam :)
Şimdilik kesinlikle sevdiğini anladığımz ilk yiyecek kek.
Tokken bile reddetmeden yiyor. sağ ön alttaki bir dişi ile üst yandakini çakıştırıp çiğnemeye çalışıyor :)
aaaa unutmadan dün üst önlerin uçları göründüüüü :D Dün itibari ile ateş olayınıda atlattık gibi çok şükür.
Ateşin sebebi iyice kesinleşti. Yine tek suçlu Diş !




19 Mart 2009 Perşembe

akşam ki halimiz

dün gittiğimde pamuğum hala ateşliydi.


Aslında gündüz biraz iştahsız ama gayet iyiymiş. Öğle uykusunda ateşlendi galiba. Ben eve girer girmez uyandı. Ölçtüm. 38,6 ateş.


Zaten ziyaret etmeyi düşündüğümüz Dr. umuza şimdi gidelim dedik. Çok şükür ciddi bir şey yok, diş çıkartma yüzünden yada enfeksiyon başlangıcı olabilir fakat henüz bir belirtisi yok, takip edelim, ateşi cumaya kadar devam ederse tekrar gelin dedi.
İnşallah gerek kalmaz.



ya bu diş çıkartma ne menem birşeymiş böyle. Uyumaz, diş çıkartıyor ! huzursuzlanır diş ! salyalanır diş ! yemez diş ! ateşi çıkar diş !
yani bunlar hakikaten diştense geçmişte aynı acıları kendiminde çektiğimi düşünerek dişlerime söz veriyorum 2 kat daha iyi bakacağım :P

işte dün akşam ki hallerimiz ;







Bu renkli kuleler daha önce bahsettiğim, A.Y. artık üst üste takabiliyor diye sevindiğim kuleleri.



Şuan hangisini eline alsa büyüklük sırası gözetmeden diğerinin üzerine götürüyor :)
Biz eline sırayla veriyoruz bazen. işi kaptı, tık sesini duyana kadar bastırıyor :))






Bu kuleler sandığımızdan daha kullanışlı ve fonksiyonel çıktı.
Her biri yakın rengi ile yani bir küçüğü ile top oluyor. Böylece tam 5 tane topumuz birden oldu. Bu topların içine A.Y. nin oyuncaklarını saklayıp hani- nerdeymiş? oyunu oynuyoruz. Üstlerindeki deliklerden içinde ki görünüyor. A.Y. de burdan görüp kıkırdamaya başlıyor :D






Bu arada yukarda gördüğünüz gibi bu dişler uğruna dudakları bile feda ettik. E napsın sürekli ısıracak birleyler aramaktan yorulmuş. hhııh bari dudaklarımı kemireğim demiş küçük kemirgen :P




öz.üm daha şekilli plastikleri üsüste koymaya başlayınca hızla ilerliyor oraya doğru
veeeeeeee.......






Güüüüm. şimdilik en sevdiğimiz oyunlardan biri bu.

Öz.ümle çok güzel oynadılar. bende mutlu mesut seyrettim onları :)

18 Mart 2009 Çarşamba

ateş-li gece :(

Küçük adam gece 2 gibi uyandı. emzirmek için kucağıma aldım. Oda ne !

minik pamuğum ateş gibi :(

Hemen babamızı uyandırdım tabi. Diş çıkartma evresi ya, ateş normaldir ama biz ateş için fitillerin hepsini bitirmiştik :( Yenisini almak aklımdaydı ama ihmal işte.

Neyse ateşini ölçtük 38,8 .

***************************
Bilgilenelim:

Bebeklerde ateş ölçme ve değerlendirme:


Civalı termometreler tercihen rektal sonra koltukaltı, kasık bölgesinde kullanılabilir. Dijitallere göre okumak daha güçtür. kırılgan olması sebebi ile dikkatle kullanılmalıdır. Bu sebeple dijital ateş ölçerler tercih edilebilir. (Üstelik artık fiyatları çokda ucuz.) Ve dijitallerde civalıları uyguladığımız tüm bölgelerde uygulanabilir.


Çocuklarda ateş 4 yaşa kadar rektal (popo) bölgeden ölçülür. Bu yöntem en ideal olanıdır. 38 C derece üstü ateş kabul edilir. 40 C derece üzeri ise hipertermidir.



Normalde ölçümleri rektal yaptığımızda çoğu zaman 37,6 C derece ’yi buluruz.
Koltukaltı ve kasıktan yapılan ölçümlerde ise ateş 36,2 C–36,6 C derece civârındadır.
Bu değerlerin üzerinde ateşlenmeden bahsedilir.


37,4–38 C subfebril,
38–38,5 C hafif ateş,
38,5-39 C orta ateş,
39–40 C arası yüksek ateş,
41 C ve üzerine çok yüksek ateş denir.


*******************

Babamız nöbetçi ecz.yi öğrendi (bu internet bir veli nimet) ve ateş için fitil + şurup alıp geldi.
Benim daha önceden alıpta, aldığımı unuttuğun ateş düşürücü bant aklına geldi Öz.ümün.





Bu ateş düşürücü bant çok pratik. herkese tavsiye ediyorum. küçük çocuklarda özellikle,
başlarında ıslak bez durdurmak çok zor olacağı için bunlar çok kullanışlı. yapıştırıyorsun 8 saat boyunca etkisini gösteriyor.




Bu bantlar yüksek oranda su ve ateş düşürmeye yardımcı menthol içeriyor. Hiç bir yan etkisi yok. İlçlarla birlikte de kullanabiliyorsunuz. Ayrıca buz tedavisi gerektiren baş ağrısı, kas ağrısı, diş ağrısı gibi ağrılarda da kullana bilirsiniz.

Çok mantıklı ve pratik...
İşte ben böyle ürünlere bayılıyorum.

Ben bu 2 li paketi 4,5 TL gibi çok cüzzi bir fiyata almıştım. Uyguladık, bu arada ben A.Y. nin alt pijamasını ve bezini çıkarttım ve babamız ecz. den gelene kadar -ki ecz. epey yakınımızdaymış , ateşi 38,2 ye düştü çok şükür. Sonra da bir fitille sabah ateşi düşmüş olarak amaaa bu seferde benim içim yana yana evde bıraktım kuzumı :((((

Allah minik yavrularımıza şifalar versin, hiiiiiiç hasta olmasınlar.

***

17 Mart 2009 Salı

bir yorum cevabı için çok uzundu, post a çevirdim :)

Bu postu 12 mayıs tarihli, "bakıcı bakmak" başlıklı yazıma yorum bırakan adsız misafirime atfen yazıyorum.

Aynı şeyi düşünüpte soramayan kişiler varsa diye ve bir yorum cevabı için çok uzun bulduğum için yeni bir yazı olarak ekledim.

sevgili adsız hoşgeldin :)

öncelikle duygularınızı bu açıklık ve netlikle paylaştığınız için teşekkür ederim.

Sebebini tam olarak bilmediğim şeyleri önce sorma, sonra yorumlama yolu daha doğru bence. Çünkü başımıza ne geliyorsa bu yanlış anlama (hatta bazen anlamak istememe-sizi istisna tutuyorum-), ön yargılı olma sebebi ile geldiğini düşünüyorum.

Ben inanan bir insanım. Biraz geç de olsa inancımın gereklerini yerine getirmenin beni ne kadar mutlu ve tam olarak tatmin ettiğini farkettim ve bu konuda titizlik göstermeye başladım.

İşte mesele burada başlıyor.

İslamiyette şöyle bir hüküm var; müslüman olmayan kadın, müslüman kadına mahremiyet konusunda erkek hükmündedir. Ben elimden geldiğince dinimin gereklerini yerine getirmeye çalışan biri olarak , e bu da elimden gelebilecek bir konu diye düşünüyorum. Yani mesele oğluma bakarken İslamiyeti öğretmesinden ziyade benimle ilgili :)

Zaten oğluma dinsel açıdan öğretecekleri konusunu hedeflemiş olsaydım, bu konuda uzman bir bakıcı olmasınıda kriterlerim arasına eklerdim, bu konuda beni alıkoyan hiç birşey yok.

Söylediklerinize tamamen katılıyorum.
KESİNLİKLE, ÇOCUĞUMA HERŞEYİ, CANLI-CANSIZ VE İLK BAŞTADA İNSANLARI AYIRT ETMEDEN SEVMEYİ VE ÖNYARGISIZCA SAYGI DUYMAYI ÖĞRETMEK İLK HEDEFİM.

Sizin tavsiyeleriniz ve benim hedefim zaten en başta İslamiyetin emri :)

Malesef İslamiyeti saf ve Peygamber efendimizin bize ilk akatardığı halinden çok uzak ve farklı hallerde(yetiştirildiğimiz ortamlarda istemeden edindiğimiz ön yargılarla- ki bende de bir zamanlar öyleydim-) öğrendiğimiz için bambaşka düşünüyoruz. Oysa insana din, dil, renk, ırk, soy, meşrep, kadın, erkek ayırt etmeden en çok değer veren ve saygılı olmayı emreden din İslamiyettir. Dolayısı ile bende inanan biri olarak böyle olmak durumundayım.

Bir konuya daha dikkatinizi çekmek istiyorum. Irkçılık dinle alakalı değildir. Sandığınız gibi ırkçı bir yaklaşım sergilemiş olsaydım ilk kriterim Türk olması olurdu. Ama gördüğünüz gibi ben bilakis farklı bir milletten ve farklı bir dilli olmasını istiyorum.

Belki bu yazdıklarım size çok mantıksız gelecek. ama benim inancıma göre böyle.

Çok uzattığım için başınızı ağrıtmadım umarım. Kusura bakmayın.

Bana bunları anlatma fırsatı verdiğiniz çok teşekkür ederim. Ayrıca samimiyetinize karşılık bütün samimiyetimle, içimden geldiği gibi yazdım. Kendimi ne kadar ifade edebildim bilemiyorum, inşallah yanlış anlaşılmalara mahal vermemişimdir.

16 Mart 2009 Pazartesi

üzülme ! (bölüm 1)

Bu sabah çok sevdiğim bir arkadaşımdan aldığım maili okuyarak başladım haftaya.
çok hoşuma gitti ve hemen burada paylaşmak istedim.
Devamı var aslında ama çok uzun olacağı için bu postta bu kadarını yayınlıyorum, haftaya pazartesi, kısmetse, kaldığım yerden bir bölüm daha yayınlayacağım. ( dilerseniz http://www.senaidemirci.net/ adresinden tamamını bi çırpıda okuyabilirsiniz ;) )

İşte buyrun;


Üzülme!Üzülebiliyorsan bir kalbin var demektir.
Kalpsizler üzül(e)mezler ki. Ne mutlu sana ki, üzülebiliyorsun. Dokunan var demek ki kalbine. Ya dokunulmasaydı kalbine.
Ya hüznün gönül toprağını karmasına izin verilmeseydi. Demek ki gözden çıkarılmadın. Demek ki sen hâlâ bir umut tarlasısın.

Üzülme!
Üzülüyorsan, Biri var ki cılız varlığını düştüğü çamurdan kaldırmak istiyor. Onun için dokunuyor kalbine. Kıymetini bil ki, üzmeye değer görüyor seni.
Hüzünlerin kalbinin toprağını allak bullak ediyorsa, sen ekilmeye layık bir topraksın demektir. Kaygıların vuruşuyla tuz buz oluyorsa taş katılığında büyüttüğün güvencelerin, yarılan göğsüne umut fidanları dikiliyor demektir.

Üzülme!
Yüzün yerde geziyorsan, ellerin boynuna sarılı ise, içini ısıtacak haberlerin mürekkebi damlıyor olmalı ömrünün defterine.
Kar yağıyorsa güvendiğin dağlara, yarının ovalarında rengârenk çiçeklerin olacak demektir. Hırçın fırtınalar sarsıyorsa sevinçlerinin zirvesini, rüzgârlar dövüyorsa umudunun yamaçlarını, bir yüce dağsın sen demek ki, az bekle, eteğinden serin pınarlar akmaya başlayacak demek ki...
....................
....................

Lâ tahzen... senai demirci

15 Mart 2009 Pazar

pazar sabahı

bu gün pazar saat 8:54.

küçük adam uykuda çok şükür.

bizse kalkalı 2 saat oldu. kendime şaşıyorum ve bazende sinir oluyorum.

Yani Küçük adamım uyumasaydı şimdi aahhhh uyusanda bende biraz uyusam oğluşum derdim. Ama görüldüğü gibi bende, büyük adamda daha kargalar kahvatlısını yapmadan açtık gözümüzü :(

Yatın uyuyun dimi A.Y. uyurken mis gibi.


Kahvaltıya kuzenime davetliyiz bu sabah. saati bekliyoruz ama karnımız beklemiyor tabi :)

Valla kurt gibi açım kahvaltı saatine kadar bekleyemicem. Canım bana atıştırmalık getirdi. Onu yemeye gidiyorum.....

13 Mart 2009 Cuma

tatil cuma


Bu gün Cuma. Evde geçen cumaların sonuna yaklaşıyorum. 22 mayıs son. Devlet baba çocuğumu 1 sene emzirmeme izin veriyor :p 1 sene boyunca günde 1,5 saat :p

Büyük şehirlerde bu süre yetmediği için genellikle haftada 1 güne toplanmasına idareler göz yumuyor. İşte benimde bu gün o günüm.

Bitince benim için zor olacak. Çok fena alıştım haftada 4 gün çalışmaya.





Küçük adam yürüdü yürüyecek :)

kendi başına ayakta 10 sn. kadar durabiliyor, farkedincede heyecanlanıp poposunun üstüne pat !

Ama o an ki sevinci görülmeye değer; ağız kulaklara kadar açık, yanda çırpınan eller....


Ayakkabılar amacından sapmış. Bilmem anladınız mı ne olarak kullanıldığını? şu an elimize geçen herşey gibi onlarda diş kaşıyıcı küçük adam için :)


Bu hafta geçen hafta yapamadığım bebek ziyaretlerinden birini gerçekleştirdim çok şükür. Küçük bebeğimiz çok tatlı maşallah. Daha 18 günlüktü yanılmıyorsam. Hemen unutmuşum ne kadar küçük olduklarını.


Geriye kaldı 2 adres.

Bunlarında birine bir akşam öz.ümle gidicez. Bana kaldı 1 kapı. Artık onuda haftaya düşünürüz kısmetse.


Aaa unutmadan küçük adam üst üste dizilen kulelerini sırasını bilmeden üst üste koymaya başladı iki gündür :D . Bu benim için çok heyecan verici :D (resimler arasında bunların resmini bulamadım. oynarken çekip koyarım bir ara.)





12 Mart 2009 Perşembe

güzele bakmak sevap

Güzel gören güzel düşünür , güzel düşünen hayatından lezzet alır. (Bediüzzaman)

İşte bilimsel kanıtı (önceden posta kutunuza düşmüş olması ve izlemiş olmanız kuvvetle muhtemel, ama çok etkileyici olduğu için tekrar izleyin derim) :

şimdi sabah sabah bu videoyu niye mi yükledim?

Ben hep güzeli görmeye çalışan, diğer yarısının boş olduğunu bilsemde, bardağın dolu kısmını gören ve gösteren biri oldum. Kimileri buna polyanacılık, gerçekler başka filan falan diye dalga ortamı yaratıp, negatifliği içinde boğula dursun! ben bu halimden çok memnunum.

Ve beni, bulunduğum ortam(lar)ı kendi saçma evhamları ve -nasıl başarıyorlarsa- sürekli çemkiren, ekşimiş suratlarıyla karartmalarını istemiyorum ve izin vermiyorum. Çünkü bir süre sonra tıpkı videodaki gibi bulundukları ortamı kendilerine benzetiyorlar ve beni o kişilerle olmak, direk muhattap olmasam dahi, müthiş geriyor! O buz gibi hava bu tipler görünür görünmez benide üşütüyor.

Düşünsenize insan beyninin etkisini, vücudumuzdan ayrı bir madde olan ve kısıtlı bir süre beyinden çıkan o frekansla karşı karşıya kalmış su damlası bu hallere giriyorsa, vücudumuzun bir parçası olan ve bir anı bile ayrı kalamayan beyin diğer hücrelerimizi ve benliğimizi nasıl etkiler ve ne hallere koyar kim bilir.....

Çok afedersiniz ama, büyük din alimleri w,c de kendi pi,s liklerine bile bakmazlarmış ki maneviyatlarını etkilemesin, güzel duygularını bulandırmasın diye.

O derece yani.

Boşuna mı denmiş "güzele bakmak sevap" diye. Sevaba sevk ediyor demek ki.

Hayat işte, istemesekte bu tipleri çıkartıyor karşımıza....

Aslında acıyorum onlara, acaba konuşsam anlarmı diyorum ama, ı ıh algıları kapanmış bi kere zavallının, yoksa herkesi bi yana bırak kendine yaparmı bu kötülüğü,

ay nasıl çekilir hayat böyle ( zaten çekemiyor da)

bu yazıyı yazdıran, 20dk.lık servis yolculuğumda her gün sabah akşam görmek durumunda kaldığım kişiye acil şifalar diliyorum ...

PS: şimdi acil şifa dilediğime bakmayın, farklı servislere binme ihtimalimizi az düşünmedim,ama aynı güzergahtaki diğer servislerde full olduğu için şimdilik bu namümkün,

ne biliim taşınır belki :p

10 Mart 2009 Salı

bakıcı bakmak


Cumartesi bakıcı için birkaç danışaman şirketle görüştük.


Listelediğimiz şirketlerin tamamı ilşe görüşemedik ...


Çünkü bu çok sevgili şirketlerimizde cumartesi saatler henüz 14:00 bile olmadan iş yerlerini kapatmışlardı. Yani hafta sonu tatiline girmişler. aman ne güzel !

diyeceksiniz ki ; e.t. onlarda insan tatil onlarında hakkı.

pek tabii onlarında hakkı. Fakat bazı işler vardır ki tatil gümlerinin biri hafta sonuysa -ki çoğunlukla pazar- diğeri hafta içi bir gün olarak seçilir, ya da eleman sıkıntıları yoksa vardiyalı çaılşırlar.


Yani asıl söylemek istediğim şu ki:

Ben hafta içi, mesai saatleri içersinde bakıcı bakabilecek durumda olsam zaten bakıcı aramam oturur kendi çocuğuma miiisler gibi kendim bakarım !


Bu iş 1 kilo portakal almaya benzemez ki öğle arasında yada iş çıkışında bi koşu gidip alayım.

Günler, haftalar sürebilecek bir arayış bu. Gönül isterki hemen bulayım, ama içimize sinen birini bulana kadar devam edecek bu görüşmeler. e ben hangi birinde izin alayım.


Kesin olmamakla birlikte yatılı yabancı bir bakıcı arıyoruz öncelikle. Çünkü A.Y. ile birlikteliklerini ben akamlarıda görebileceğim. Ne kadar mantıklı bilmiyorum ama, bu benim gönlümü rahatlatıyor. Ve (sakın şaşırmayın) Allah nasip ederse, biz A.Y. nin bir kardeşi olsun istiyoruz :) Hamilelikte bastıran uykuylar ve halsizlikler malumunuz. Birde Öz.üm çok sık seyahate gidiyor, o zamanalarda benim için iyi olur diye düşündük.


Aslında yatılı bakıcı konusundatecrübeli kişilerin tavsiye ve deneyimlerine şiddetle ihtiyacım ve soracak bir sürü sorum var.(ayyy keşke burdan beni tecrübeli birisi duysa, ne güzel olur:) )



Neyse işte görüştüğümüz kadarı ile sonuçlar şimdilik şöyle;


Bizim kriterlerimiz şöyleydi:


1- müslüman

2-bebek bakıcılığı eğitimi/tecrübesi olan

3-tercihen ana dili ing. olan (A.Y. ile sürekli düzgün aksaanla ing. konuşabilecek)



Filipinli bir bakıcı düşünüyoruk ilk olarak. Özellikle filipinliler genellikle ülkeleride bebek bakıcılığı için eğitim alıp bu iş için diğer ülkelere dağılıyorlar. (Çok iyi iletişim kurup çocuklarla çok güzel oyun oynuyorlarmış)


Fakat şimdilik görüştüğümüz şirketlerin hiç birisinde Filipinli çalışan kaydı yoktu. Sayıları az olduğu için genellikle işleri birbirlerine paslıyorlar ve referanslarla kendileri iş buluyorlarmış. Ve ücretlerinin diğer uyruklulara göre daha pahalı olduğunu öğrendik. ha birde ev işlerine hiç yanaşmıyorlarmış.(bu son bilgi kulaktan dolma)

Bizim için öncelik A.Y. nin bakımı ancak ben evdeyken ve A.Y. ile ilgilenirken -izin saatleri harici tabi ki- bi işin ucundan tutsa fena olmaz. Büyük temizlik zaten ayrı iş.


Bakalım bir iş arkadaşından şirket ismi alıcaktı Öz.üm. Öğrensin o şirketede bakarız.


En önemlisi O kişiden bizim ve A.Y. nin alacağı sıcaklık aslında, çok eğitimli olupta bizimle ve özellikle A.Y. ile o iletişimi yakalayamayan birini tercih etmem kesinlikle.


Eğer iyi tanıdığım birisi Türk gündüzlü bir bakıcı tavsiye ederse onuda değerlendirebiliriz diye düşünüyorum.


Bu konuda kafam karışık bakalım bu kargaşa nasıl çözülecek. Allah bizim ve bebeğimiz için en hayırlısını nasip etsin ....


bu konuda daha çoook yazılacak var ama bu günlük bu bile uzun oldu.



9 Mart 2009 Pazartesi

yoğun, yorgun ve mutlu bir hafta sonu

kafamdakilerin hepsini yapamasamada çok güzel bir hafta sonu geçirdim çok şükür.
A.Y. mi bol bol öptüm kokladım, bol bol pisliklendik (e.t. sözlük --> pisliklenmek : boyundan, gıdıdan öpmek, koklamak, hamham yapmak, (gıdı ve hamhamı bilirsiniz herhalde )) :D
yoğun ve yorgun kısmı bende kalsın, mutlu kısmı alın sizin olsun..... (akıllarda kalan mutluluk olsun dii mi ama;) )



Pazar sabahı kahvaltıyı miiis gibi deniz (iyot) kokusu eşliğinde yapalım dedik ve florya sahilinde çok sevdiğimiz kahvaltısıylada meşhur bir yerde açtık gözümüzü. A.Y. giderken gayet ayık bir biçimde fakat sessizce oyuncağını oynadı ve etrafı izledi.

Hava kapalı ama soğuk değildi. Kahvaltıdan sonra şöyle bir sahil yürüyüşü yapalım dedik. Bir kış boyu ne kadarda hantallaşmışız.

Yok yok, biz çok fazla evde kalmaya dayanamıyoruz ailece. Hepimize nasılda iyi geldi açık hava. Bundan sonra pazar gezmelerimiz dışarıda da dolaşabileceğimiz yerlere yapmayı düşünüyoruz.
Biz florya sahilini çok seviyoruz ve çok özlediğimiz farkettik.


benim deyimimle; açık hava spor salonu

İstanbulda yaşayanlar bilir. İst.un neredeyse her mahallesine konuldu bu spor aletlerinden. Gerçekten İst. Büyükşehir Beld. tebrik ediyorum. Çok hoş bir hizmet.Geçenlerde eşimin iş yerinde beraber çalıştıkları, Alman firmasının çalışanları gelmişti. Bu spor aletlerini görünce aaaa ne güzel deyip tebrik etmişler.

Yurdum insanıda kıymetini bilip kullansa-k- bari...



Bu da kargaları kovalayan A.Y. :)

Pencereden kuş geçsede göstersek derken, burda bir sürü bir sürü envai çeşit kuş gördü oğluşum. Martı, karga, serçe... hatta bir ara biz havada bir ördek bile gördük Öz.ümle ama A.Y. onu seçmek ve görmek için daha çok küçük....



Sabah ki fıldır fıldır gözler, bol oksijeninde etkisiyle, yerini tatlı bir uykuya bıraktı. (dışarıda olmanın en güzel yanıda eeee, pııış pıııış yapmadan kendi haline uykuya dalan A.Y. oluyor)

*****

Bu arada cumartesi bakıcı için danışman şirketlerle görüştük onuda daha sonra bir ara yazarım......

6 Mart 2009 Cuma

sırasını şaşan dişler


A.Y. 9 ay 12 gündür dünyada. Dişleri çıkmaya başaldı. İlk olarak sol ön dişi çıktı. Zaten önce alt önler çıkarmış, sonrada ön üstler ve yanlardan devam ediyor... Sol ön dişin ucu göründü gerisi yok. Sonra biz bekliyoruz yanındaki çıksın diye.

Dün babası demez mi "aaaa üst yan dişleri çıkmış" diye. Biz daha öndekileri bekleyeduralım :) Bizimki sırayı şaşırdı.


Canım benim sancısında eli neye deyse ağzına götürüyor. Evde ne varsa sebze meyve önüne koydum. Birini bırakıyor birini alıyor küçük kemirgenim benim :)


en çok da maydonoz sapını sevdi :)


************************************************************

Bu gün bütün planlarım suya düştü :(

Önce alışverişe, sonrada üç arkadaşımın bebeklerini görmeye gidecektim A.Y. ile birlikte. Ama bu sabah yağmur vardı İstanbulda. ( pardon çamur ! demeliydim ) Yani hakikaten suya düştü :(

Bazen unutuyorum bebekle nasıl gidilip gelindiğini, eskisi gibi dolu dolu plan yapıyorum ve hüsran oluyor bir yağmurla işte böyle...

Yarın öğleden sonra bakıcı bakmak için birkaç şirketele görüşmeye gidicez. Şimdilik babaannesi bakıyor A.Y. a. Yatılı birini düşünüyoruz eğer içimize sinerse. Çok zor karar vermek.

Yarın şu şirketlerle bir görüşelim fikrimiz daha netleşir gibi geliyor.

5 Mart 2009 Perşembe

çarşambanın uğuru

Uğur diye birşey vardır ama uğursuzluk yok.
Çarşamba günü başlanan işlerin kolay, yolunda ve güzel olacağını duyup inanmıştım.halada inanırım.
İşte bu sebeple bloğumu dün açabilmeyi çok istemiştim.
Ama malesef yetişmedi :( ve bende 1 hafta sonraki çarşambayı bekleyemedim.
Ha diyeceksiniz ki yetiştiremeyecek "uçan blog"mu açtın?

Mükemmelliyetçi yada kafasındakini ortaya çıkartmayınca rahat edemeyen biri..... diyelim. İşte ben öyleyim. bazen bu huyum beni bile bunaltıyor. Ama napayım yinede vaz geçemiyorum. Elimde değil. e birde iş yerindeydim tabi. işlerde epey yoğun bu hafta.

neyse sonunda kafamdaki herşeyi silip, acele bir şablon seç ve mesainin bitmesine son 1 dk. kala "yayınla" deyiverdim mouse a :D

işte bu kadar basit.
Oooohhh beee

Ayol sen daha dur!
ilk günden neymiş efendim
blog; hani şu üç sütunlu, sütunları tüm sayfayı kaplayan, açılınca müzik çalmaya başlayan( birde tek parça değil ha, liste !!! ) ......
bak bak
hani bu işlerle daha önceden bi aşinalığım olsa canım yanmayacak. Meslek olarak çok uzağında olmasamda hiç haberim yok webcilikten.

Bu ısrarımı sürdürsem daha kaç gün (ya da ay mı demeliydim :) )uğraşırdım bilmem :D

Üstelik şablonun bu doğal halinide çok sevdim. Pek bi şirin göründü gözüme :)
Hani kuzguna yavrusu güzel görünürmüşya, o misal benimkisi.

saat epey oldu. benim küçük kuzu uyanmadan biraz uyumalı şimdi.
Büyük kuzuda yokluğumu aramasın, süzüleyim yanına yavaşca.

hadi bana Eyvallah......

************************

başlangıç

Okuyordum,
sessizce, kimse bilmeden,
kısa bir süre önce yorum yazmaya başladım.

Baktım kesmiyor (arkadaşların sayfalarına uuzzuuun yorumlar bırakmaya başlayınca )
eee bende açayım bir tanede, oradan yazayım dedim.

işte hepsi bu.