16 Şubat 2011 Çarşamba

öylesine, bizim evden bişeyler, benim için önemli şeyler....

Pazar sabahı 3,5 aylık bebekleri ile kuzenim ve eşi bize kahvaltıya geldiler.
A.Y. kendinden beklemediğim bir performans ile bebişe gayet ilgili ve tatlı tavırlar sergiledi :)
Hatta en sevdiği oyuncaklarından olan köpeğini bile oynaması için bi koşu odasından getirdi ve
O' nunla paylaşmak istedi ! :)

Her ne kadar şu an 2 çocukla baş edebileceğimi düşünmesemde bana bu tavrı az da olsa cesaret verdi doğrusu. Doğru zamanın ne zaman olduğunu hiç bilmiyorum. ama 4 yaşından önce olmazmış gibi geliyor. Neyse bu konu uzar.......
Daha sona bozuk olmayan scooterını tamir etti !


Sonra bir ara mutfakta karşılaştığımızda çayını içmiş, kalanını lavoboya dökmüş, bardağını makineye koyuyordu !!!!
Ben fesat anne olarak hemen "annecim napıyosun ? " diye bir giriş yapmıştım ki .....
"bardağımda kalanı döktüm, bulaşık makinasına koyuyorum" demesin mi :O


"Allah ım bu çocuk ne zaman büyüdü" diyerek dona kaldım.
Ben "aferin" dedikçe gaz alan yumolu bütüüüün bulaşıkları bir bir makinaya yerleştirdiiiiii.
Bu günleri de görecekmişiz diye 4 köşe oldum.
Valla benden güzel dizdi !!!
Bu sahneleri çekmezsem olmazdı :)


Ey güzel Allah' ım! lütfen büyüyünce bu günleri unutmasııııın :P

Gün boyu tüketemedikleri enerjilerini akşam davul orkestrası kurarak attılar.


İkiside zevkle kendinden geçti :)
Süresi dozunda olduğu için bende zevkle dinledim,
daha da uzasa nasıl bir caydırıcı politika izlerdim bilemiyorum :P


15 Şubat 2011 Salı

kaybolan çorap teki teorisi


Çorap yutan makina teorisimiydi ? neydi ?
vardı değil mi böyle bir şey?
En azından bizde var ve fena halde bizim evin küçümenine takmış durumda.
Ulen ben bu çocuğa aldığım kadar çorabı kendime bu yaşıma kadar ancak almışımdır !
Bu görünen tekler daha önceden yitirdiğimiz teklerden başka, çekmecede bir ümit bekleyen zavallılar. Ümidimizi yitirdiklerimide paralel evrene gönderemedim ama çöpe gönderdim gitti.
Ne acıdır ki bu bizim kaybolan ve paralel evrene gittiği idda edilenlerde orada tek kalmaya mahkum :(
Buradan sesleniyorum onlara:
siz dönün en iyisi yumolu yumonun miiis kokulu ayaklarına, bakın bir daha böyle güzel mis kokulu ayak bulamazsınız ! ona göre :P

14 Şubat 2011 Pazartesi

Bir zeytinyağlı meyve hikayesi! yoksa çakma osmanlı yemeği mi desem?

Perşembe gün marketten yer elması almıştım. Ben çok severim yer elmasını. Küçükken annemle babam çok alırlardı. Ben Burdurluyum, orda büyüdüm, bizim orada çok olurdu. Ama yemeğini bilmezdik. Böyle meyve gibi, kabuklarını binbir emekle soyup, atıştırmalık olarak yerdim/k.
valla çok da güzel olurdu !
du diyorum çünkü İstanbulda olmamdan mııııı , ticari kaygının dozunun bu derece artması, daha açıkcası herşeye hile-hurda karışması, herşeyin hormonla ve binbir kimyasalla yetiştirilmasi sebebi ile mi bilinmez artık eski tadı tuzu yok. Benim yediklerim çok lezzetliydi, şimdi aldıklarım aynı beyaz patates !
Neyse işte bu yer elmalarını yemek olarak pişirmeye karar verdim.
Daha önce 1 kez yemiştim ama tadını tam hatırlayamıyordum.
Cumartesi gün girdim mutfağa.... ( hergün giremiyorum ya :P )
Yer elmasını çıkarttım, içine ne koyacağımı düşündüm.....
Aklıma klasik olarak soğan ve havuç geldi. Bir gün önce zeytinyağlı pırasa bitirmiştik ve ben yemeklerin içindeki havucu ayıklayan biri olduğumdan bunun içinede tekrar havuç koymak istemedim.
Düşünürken çekmecede ki ne zaman aldığımızı dahi unuttuğum 2 adet ayva gözüme çarptı.
Neden olmasındı?
E bu yemeğe limon suyu koyacaktım, yanında aynı familyadan gelen portakalın suyuda konabilirdi.
Son olarak daha önce pişirdiğim kerevizin içine koyduğum grany smith Elmanın ( çok ekşi olanlar varya) çok yakıştığını hatırladım, ama şuan bizdeki amasya elmasıydı.
e olsundu, diğerinide evde o var diye koymamışmıydım nasılsa :)

Soğanları zeytin yağında çevirip, üzerine emek emek* soyup irice rast gele doğradığım yer elmalarını attım. Biraz daha çevirdim.
Sonra soyup dilimlediğim ayvaları atıp bir süre kavrur gibi yaptım.

Ve sıktığım 1 portakal suyuyla birlikte 1/2 limon suyunu ve de 1 tatkı kaşığı şekeri ekledim.
Az birazda tuz.
Üzerine biarzcık da su ilave ederek bir süre pişirdikten sonra en son elmalarımı ekledim.

İşte sonuç görüntüsü böyle, tadıysa bende saklı :P
Ben yaptım diye demiyorum amaaaaaa
gerçekten harika bir şey olmuştu !!!
gerçekten.....
Bir sonraki sefere içinse;
1- İçindeki malzemelerin hepsinin açık tenkli olması sebebi ile tamamen renklilik olsun diye içine bir havuç girse iyi olur.
2- Portakalın çok tatlı olmasıyla alakalı olabilir, şekeri hiç koymasam da gayet tadı yerinde olacak.
3- Elmaları ocakdan indirmeye yakın yani daha da geç atmalıymışım, biraz daha diri olsalar daha iyi.
Cesareti olan denesin !
Biz en kısa zamanda tekrarlıyacağız inşallah.
Ben yaptım artık adınıda siz koyun, ister zeytinyağlı meyve olsun,
ister içinde ki ayvadan sebep osmanlı mutfağından seçme....... :P

* emek emek deyince aklıma gelen;
zaman zaman Ahmet Yusuf a, etrafa verdiği zaiyattan ötürü, "annecim ben onları emek emek yapmıştım - hazırlamıştım" filan gibi laflar sarf edebiliyorum. Oradan kapmış olacak ki;
geçen gün kuruyan çamaşırları katlar gibi yapmış (gerçekte her birini çok muntazam rulo haline getirmiş :) ) babannesine gitmiş;
"-bak babane emek emek katladım" diyor :D

.
.
unuttuğum :
Bu gün 14 şubat sevgililer günü !
Ve bugün ilk defa 14 şubatı manalı buldum ve ilk defa kutlayacağım/kutluyorum.
Çünkü bugün, 14 şubat, Sevgililerin sevgilisi, efendilerin efendisi, güzeller güzeli peygamber efendimizin dünyayı şereflendirdiği gün !!!
Mübarek olsun, dualarımızın kabulune, günahlarımızın affına vesile olsun efendim....

7 Şubat 2011 Pazartesi

biri bu gidişe dur desin !

İşi bırakma noktasındayım.
Neredeyse son bir ayın, her haftasının, her hafta içinin, 4 günü işi bırakıyorum 1 günü acaba ? diyerek vazgeçiyorum. Kalan 2 gün olan hafta sonunuda yeni gelen haftanın nasıl geçeceğini düşünerek, korku ve tedirginlik içinde çocuum ve kocamla vakit geçirirken bu duygularımı bastırmaya çalışarak geçiriyorum.

Düşünüyorumda;

haftanın acaba ? dediğim o bir gününü ortadan kaldırsak sorun çözülüyor gibi.
Bu noktaya nasıl geldik?
3 hafta kadar önce A.Y. sabahları bizim işe, O' nun sa kreşe yetişebilmesi için sınır olan saat 7:00 hadi çook zorlarsak 7: 10 da uyanamamaya başladı.

Bizim kreşin 7:30 da açılması ile bin1 rica, minnet, yalvarma, kapısında yatma gibi tekniklerle servis saatini 7:30 a, kreşin açılma saatinide 7:28 e getirtebilmiş ve dolayısı ile işe her Allah ın günü servisce 7-8 dakika geciken birisi olarak, bu saatide kaçırınca kendi arabamla artık işe neredeyse 30-45 dakika kadar gecikir oldum.
Elbette ki sadece iş bu gecikmeden ibaret değil.

Bunun öncesi ve vallahi iş yerindeki etkisinden çok (bu da ayrı bir şükür konusu-çünkü iş yerinde bu ara iş yok gibi, dolayısı ile PDKS ye bakmadan benim geliş saatimi fark eden yok gibi ;) bu satırlarıda idarecilerimin okumadıklarını varsayarsak, ki hiç sanmam ) evde yarattığı 8,5 şiddetindeki depremin bünyemde bıraktığı hasarı artık kaldıramaz oldum.
Tüm ciddiyetimle söylüyorum ne anam, ne babam, ne kocam, ne hocam, ne de müdürümden korkmadım be bu çocuğuktan korktuğum kadar !!!!

Acaba çocuk elinde kukla olan anne-babamı olduk ki ????

Nerden baktığımıza göre değişir bunun cevabı.

Daha 2,5 u 3 ay geçmiş şu bebeklik yıllarında, O' na bu en güzel ve en derin (ciddi manada derin ama derinliği en fazla bi yarım saat sonra kendiliğinden biten) uykusundan uyandırdığım için nasıl vicdan azabı duyuyorum.....

O' da sağ olsun bunun acısını, sabahları bilerek ya da bilmeyerek yaşattığı binbir eziyetle çıkartıyor.

Yoksa O ( O' nlar ) daha bu pazarlıkları, öc almayı, acı çıkartmayı bilmeyecek kadar taze ve masum mu ????
Onu yaşadığım tüm telaşın, koşturmanın, kaçan dünyayı yakalamacanın dışında tutmaya çalış-tım-ıyorum. Sabahları kalbimin olanca güm gümlemesine, gözümün O' na çaktırmadan habire saate gitmesine rağmen sakin ve usulca konuşmaya zorlanmış sesimle, herşeyi aynı usul ve aynı sırayla yapmaya çalışmakla........
İlk çabamız elbetteki daha erken yatırmaya çalışmak oldu. Zaten 9 da yatağa girmiş oluyorduk.

saati 8 e çekerek, çekmeye çalışarak başladık. ama yatağa girmek demek sizinde bildiğiniz gibi uyumak demek değil !!!!

Okunan kitap sayısına sınır getirmek de masalların bitemesi demek değil, bizim susmamız O' nunda susması demek değil, sürekli keloğlanı anlat, o bitince hırsızları anlat (Bremen mızıkacılarını kast ediyor), o bitince tepik vurmuşu anlat (dedesinin anlattığı keloğlan ve eşeği ile olan uydurmasyon olaması kuvvetle muhtemel masal) Onlar bitse hayvanat bahçesini anlat, o bitse anne tiyatroyu anlat (o hafta nei izlemişsek) vıdı vıdı vıdıııı vıdıı vıdıııııı

hepsi bitse 35. kez su içicem, bak bu son içişin ne kadar istiyorsan iç sonra yok desem, yastığa kafasını koyunca

-anne susarsam başka su yok mu? deyip kendi kendine tekrarlayarak

-bu son başka yok diye mırıldanarak içimi cızlatması, onu kabul etse ayran içicem, 7.kez çişim geldi, yeni yaptın desem kakam geldi......

imdaaaaattttttttttttttttt

derken saat ancak 22:00 dolaylarında uyuyor.

Bende kendinden geçmiş, sürünür halde ya 5-10 dakika da salonda sürünüp yatıyorum ya da doğruca kendi yatağımda uykuma devam ediyorum. İşden 18 de gelmiş ve 21 de uyumuş biri olarak 3 saatlik ev hayatı elbetteki bana yetmiyor !!!!
Ertesi gün, önceki günlerden biriken işlerle malesef artık yuvarlanıp gidemiyoruz !
En son dün gündüz uykusuna yatırmayarak akşam saat 20:00 da uyumasını sağladık ama sonuç nafile :(((((


Çocuk sabahları uykusunun bölünmesini is-te-mi-yor !!! kendi kendine uyanmak istiyor.
o kadar.

var mı ötesi ?????
Sabahları yumolu yumomun içine kaçan çaki ye, ne O' nun ne de bizim dayanma güzcümüz kalmadı :(((((
Şu an başım öyle ağrıyor ki ne yazdığımında tam olarak farkında değilim. ama bu yazıı bu hali ile yayına vermekde de kararlıyım, bende sizinle ilk okuma yapıcam :s
ha birde unutmadan cumartesi daha öncede zevkle yemek yediğimiz ve memnun kaldığımız bir yerde kuzu eti yiyip zehirlendik, anladığınız üzere çok şükür halen hayatta ve sağlıklıyız, her ne kadar kusma özürlü kocama gece sabaha kadar serum verselerde.

Allah dan yumolu yumo fazla yememişdide O na bişey olmadı.

Demek ki neymiş:
1- yemek yemeyen çocuğa ısrar etmeecekmişsiniz !!!

2- kusmakdan korkmayacak, yerine göre bunun ne kadar faydalı ve gerekli bir tepki olduğu ruha ve vücuda anlatıp kabul ettirilecek, bunu öğrenmeye çalışacak, gerekirse kolayca (ağlayarakda olsa) curk diye kusan hatun kişiden ders alacakmışız

ilgili kocalara duyurulur.

.

.

4 Şubat 2011 Cuma

var olanın gerektirdikleri

bir süredir böyle en alt çekmecede idare ediyorduk......
istediği zaman açıp, istediğini seçiyordu.......
artık çekmece kapanmaz.....
içinden seçilemez oldu........
bize bir kitaplık şart oldu.
geriye nasıl olsun, nerede dursun sorusu kaldı.
Her zaman olan bir şey olmayan diğer bir şeyi mi gerektirir, yoksa ilk var olanıda sonra gerekenide biz mi uyduruyoruz !!!!


Fazlalıklardan kurtulmak istiyorum,
Önce fazlalığı farketmek !
Hayatımı ne kadar hantallaştırdığını......
Zamanımı, paramı çaldığını farketmek istiyorum.
En çok da enerji mi !
Sadeleşmek istiyorum,
daha da sade........
daha da sade en sade.........
Yalınlaşmak istiyorum,
en yalın hale gelmek......
yavaşlamak istiyorum.
en yavaş !
Kendimi daha çok hissetmek istiyorum.
O nu hissetmek için !
.....
...
düşünmek istiyorum sadece
ve hiç bir anın kaçmamasını.
.

1 Şubat 2011 Salı

bir işin içinde olmak.... her işin içinde olmak !


her işin içinde olmasa o iş eksik kalır ! mı ?

bizim için bir iş eksik olur ! du.



yaptığı işleri -kendince- mükemmel yapsa/yapabilse keyfi yerinde olur ! mu?
iş neyse de...... aahhh keyfi yerinde olsa.....
bizim de keyfimiz yerinde olur ! du.
.
.