29 Mayıs 2009 Cuma

SpongeBob SquarePants (babannemizin küp kafası)

Herşey Öz.ün ve benim izlemekten çok keyif aldığımız Nickelodeon çizgi filmlerinden en sevdiğimiz olan süngerBob un bu duvar süsünü alıp A.Y. nin odasının kapısına yapıştırmamızla başladı.

.

A.Y. daha bir iki haftalıkken bile, o fosforlu renge kendini kaptırıp resmi görür görmez hipnotize olmuşcasına tavırlar sergiliyor ve gözünü süngerBob dan alamıyordu. Kesinlikle abartı yok, görenler şahit.

.

E bu durumu fark eden biiiiiz A.Y. ağladımı soluğu doooğruca kapının önünde alıyorduk.

E hakikaten işe de yarıyordu.






İşte bu resimde o SüngerBobun aşırı sevgiden ayağının kopartılmış (yeme girişiminde bulunulmuş ) topal hali :D

.

Kalan bacağıda Öz. kopartıp sanki ayaksızmış gibi bir hale sokmayı düşünüyor.




Bir süre sonra A.Y. aile fertlerini tanımaya başlayınca –belkide daha önce J- SüngerBobuda tanır oldu.

.

Bu ilgiden kaynaklı; nerde spongebob lu bir obje, oyuncak görsek alma eğilimine girdik, hatta bizzat arar olduk.






Şimdi en iyi tanıdığı, gece bile, uyku arasında o sersemlikle işaret ettiği şey süngerbob.........




******************************

28 Mayıs 2009 Perşembe

yorgunum dostlarım yorgunum artııık dırıırı rııı rırırıııı....




Mümkünse şu yatağa kıvrılayım ve bana 1 hafta kimsa dokunmasın .
Lütfen yaaa, çook rica ediyorum.
Aaaaa ama arada A.Y. yi yanıma getirin arada koklayıp pisliklenmezseem olmaaaz.

Şu anda inanın gözlerimi zor açıyorum.
Ve hatta gözlerim cayyııır cayıııır yanıyor. Sebebi uykusuzluk mu deseeem, yorgunluk mu deseeem.

Aslında önce ki günlerden farklı bir durum yok yaşantımda. Ama nedendir bilmem –üzerinizden uzak- tarifsiz bir yorgunluk var üzerimde. Hem ruhumda hem bedenimde.

A.Y. her zaman ki gibi gecede 5-6 kez kalkmaya devam ediyor. Ben de sürünerek! iki oda arasında gelip gitmeye.
Düşünüyorum ki bu duruma artık alışmış olamam lazım ve dolayısı ile beni bu kadar yormamalı.
Eeeee başka farklılaşan bir şeyde yok be kardeşim.

Sabah yataktan bir kalk-amay- ışım var. Bir haftadır Öz. İşe ben servise ucu ucuna yetişiyoruz.

Ya onu bırakın 6 gün olmuş pamuk şekeri doğalı ve biz kutlayalı hala onu bile yazamadım.

Neden?

Eee fotoğraflar makinede hala ve makinede evde. Onu bile alıp aktaramadım.
Elimi kolumu bile kaldıracak halim yook
Birde öylesine yazıp geçiştirmek olmaz di mi?
En ince ayrıntısına kadar yazmak istiyorum. E öyle olunca da bir türlü elim gitmedi.

İş yerinde işlerde ,olacak ya, hep can sıkıcı, problemli gidiyor hatta gitmiyor!



Şu şarkyı kim söylüyordu?


Bulup dinlesem...........



**********************************

26 Mayıs 2009 Salı

aklıma geldi de.....



Bir önce ki yazıda bana gelen maili paylaşmıştım ya aklıma geldi de;

Bence insanı en mutlu eden şeylerin başını, inanıyor olmak çekiyor.
Bu istatistiklerce de kanıtlanmış bir şey.
İnanan insanlar daha mutlu diyor rakamlar.
Ben şöyle bir düzeltme yapmak istiyorum kendimce.

“İnandığı gibi yaşayan ”

Çünkü inandığı gibi yaşamıyorsa insan -ve gerçekten inanıyorsa - bu durum insanı acayip geren, hayatını çile haline dönüştüren bir şey olup çıkıveriyor. (Şekil 1a: ben-Yani çok şükür ki eski halim)


Sakın gülmeyin ama benim zamanın da yapmam gerektiğini düşünüp de yapamadığım şeyler yüzünden,
“aahhh keşke şu masanın bacağı, sandalye ya da öylece duran koltuk olsaydım da hiçbir yükümlülüğüm olmasaydı, bende şu vicdan azabını çekmeseydim” demişliğim bile var.

Çok şükür bütün bunları kısmen de olsa atlattım.
Size çok büyük bir ip ucu (yok ip ucu değil merdiven) en büyük kurtarıcım duadır. [artık merdiveni bi zahmet çıkıverin ;) ]

Öyle ki intihar edenlerin halet-i ruhiyesini gayet iyi anlayabiliyorum.

Hatta düşünüyorum da,
o aşamada insan inandığı şeyin yok olmasını yani olmamasını da isteyebiliyor.

İşte bu da inançsızlığa götüren bir kapı oluyor.

“her günahta küfre giden bir yol vardır.” Buyurmuş ya Bediüzzaman
işte bu durum o yol olsa gerek.

İnandığınız gibi yaşayabilmeniz,
Yani mutlu olmanız dileklerimle.................



**************************

mutluluk dediğin



Mutluluğun formülü 40 ayette saklı diye gelmiş bir mail.

Bakalım nelerle mutlu olabilirmişiz.....



İsra 37: Kibirli olma, alçakgönüllü davran.

Müddesir 1-5: Kendini fazla abartma.

Tekvir 25-27: Her şeyin üstesinden gelemeyeceğini asla unutma.

Bakara 156: Çaresizlik tuzağına düşme. Her zaman bir umut ışığı olduğunu aklından çıkarma.

Beled 5-6: Her şeye hakim olmak için uğraşıp hayatı yaşanmaz hale çevirme.

Hucurat 10: Büyüklük kompleksine kapılıp, insanları ezerek arkadaşlarını kendinden uzaklaştırma.

Muhammed 7: İyiliği karşılık beklemeden yap.

Rum 21: Tek başına mutlu olunamayacağını bil. Çevrenin mutluluğu için gayret göster.

Vakıa 83-87: Ölümden korkmak yerine, ölüm gerçeğiyle yüzleş.

Bakara 263: Yaptığın iyilikleri unut. Anlatarak onları kıymetsizleştirme.

Furkan 63: Sana yapılan kötülüğün karşılığını vermek yerine. Öfkenin dinmesini bekle.

İnşirah 1-3: Seni huzursuz edecek işlerden uzak dur. İhtirasını törpüle.

Maun 4-5: Eleştirinin keskin bir bıçak olduğunu unutma. Söyleyeceklerini iyi tart.

Mücadele 7: Hiçbir sırrın sonsuza kadar gizli kalamayacağını unutma.

Rahman 7-9: Çıkarcı olma. Adil davran.

Tekasür 1-2: Kibrine yenilip hep daha fazlasını isteyerek hayatını zehir etme.

Tevbe 40: En zor zamanda bile kesinlikle ümitsizliğe kapılma.

Fatır 19-22: Senden iyi durumda olanlara bakıp üzüleceğine, senden zor durumda olanları görüp rahatla.

Fecr 27-28: En sevdiğin şeyleri, başkalarıyla paylaşmanın keyfine var.

Hakka 33-35: Hayatının vazgeçilmezleri olsun. Onları küçük çıkarlar için asla feda etme.

Haşr 10: Muhatabına güvenmek istiyorsan, önce sen güvenilir ol.

Kalem 1-2: Yazdıklarının ve yaptıklarının peşini bırakmayacağını unutma. Gücünü insanların yararına kullan.

Münafıkun 4: Bencil olma, tebrik etmeyi bil.

Saff 2: Yalandan uzak dur.

Yusuf 32-33: Modern hayatın çarpıklaştırdığı kadın-erkek ilişkilerinin, hayatını esir almasına izin verme.

Ankebut 41: İyi bir dostun, paha biçilmez olduğunu aklından çıkarma.

Al-I İmran 92: İyilik yapma arzunu, şarta bağlama. Vermek almaktan daha büyük bir ihtiyaçtır, asla unutma.

En'am 50: Önyargılarla hayatı kendine zehir etme.

En'am 60: Bildiklerinle açıklayamadığın şeyler, hayatının kâbusu olmasın.

Felak 1-5: Korkuların tutsağı olarak yaşamaktan vazgeç.

Hacc 46: Kendini, hep daha iyiye ulaşmak zorunda olduğuna koşullama.

İbrahim 42: Merhametli olmaktan asla vazgeçme.

İsra 23: Anne ve babana 'off' bile deme.

Nisa 149: Kendini sürekli övmekten uzak dur.

Yunus 12: Vazgeçilmez olmadığını Kabul et.

Enfal 56: Sözünüzde durmamanın utanç verici olduğunu aklından çıkarma.

Furkan 43: Heveslerini kendine ilah edinme.

Necm 3: İnanma duygunu diri tut.

Nisa 58: Karar verirken, vicdanının sesini duymazlıktan gelme


*************************

25 Mayıs 2009 Pazartesi

idrar yolu enfeksiyonu


(Bu yazı geçen haftaya aittir.)

Cuma gece saat sabaha karşı pamuk şekeri olmuş ateş topu.

Hemen babayı kaldırdık.

Soğutma çalışmalarına ilk iş fitille başladık.

Müsebbibi yine diş sandık.

Ertesi gün oldu hala ateş gelgit halinde. Dr.umuzu aradık.

Burun akıntısı?

Yok.

Öksürük, aksırık?

Yok.

Sonuç:

“ 1- İdara yolu effeksiyonu olabilir.
2- 6. hastalık olabilir.
Siz iki –üç gün bekleyin. Geçmezse gelin.”

cevabını aldık. (Zaten bu dr.a başlamadan önce söylemişlerdi çok rahat biri, hemen ilaç, antibiyotik vermez diye.)

Eeee biz iki pipirik bekleyebilirmiyiz iki-üç gün ! Pirik dediğime bakmayın. ateş düşmüyordu bir türlü. Daha doğrusu düşüyor, bir süre sonra tekrar çıkıyordu.

Tabi soluğu acilde aldık.

Muayene edildi ve hemen idrar tahlili verildi. (şimdi verildi diyorum ama o kadar kolay vermedik çişimizi :)

Şu idrar toplama torbalarından 3 tane ziyan ettik bir kere. Ve neredeyse 2 saat bekledik ama yok. Erkek bebekler için aslında çok pratik bir alet, tam benlik yani ama bezini açar açmaz ortalığı sulayan pamuk şekeri sanki o değil. Ateşinden olsa gerek, o kadarda çok su içtiki canım benim. Neyse baktık olmuyor eve gidelim evde yapınca yarım saat içinde babamız ulaştırsın diye eve geldik. Daha girer girmez koyverdi bizim ki.

Çook kıymetli çişimizi titizlikle götürdü babamız.

Ve sonucun İdrar yolu enfeksiyonu olduğunu öğrendik. :(


************************


Bilgilenelim :

İdrar yolu enfeksiyonu:

En sık nedeni, barsaktaki bakterilerin idrar yoluna bulaşarak yukarı doğru yol almalarıdır.

Çocuğun yaşı ne kadar küçükse, belirtileri anlamak da o kadar güç olur. Küçük bebeklerde, huzursuzluk, ateş, kilo alamama, kusma, idrarda değişik renk veya koku görülebilir. Daha büyük çocuklar ise; karın ağrısı, sık ve az idrar yapma, idrarda yanma, kanlı idrar, ateş, idrar kaçırma gibi şikayetlerle karşımıza gelebilirler.

Ateş çok yüksekse, kusma, yan ağrısı varsa piyelonefrit ( böbrek iltihabı ) düşündürür. Böbreklerin zarar görmemesi için tedaviye hızla başlanması gerekir.

Bu yakınmalarla doktora başvurduğunuzda, tanı koymak için çocuktan idrar tetkiki ve idrar kültürü istenecek, kültürde saptanan mikrobun hangi antibiyotiğe hassas olduğu antibiyogram ile saptanacaktır. Uygun antibiyotik tedavisi ile çabuk sonuç alınacak, çocuk 1-2 gün içinde rahatlayacaktır.

İdrar yolu enfeksiyonu geçiren çocuklarda, idrarın mesaneden böbreklere doğru geri kaçışının ( reflü ) olup olmadığını saptayacak özel grafilerin çekilmesi gerekebilir. Eğer, reflü varsa koruyucu tedavilerle böbreklerin zarar görmesi önlenecek, ileri derece reflülerde ameliyat gerekecektir.

İdrar yolu enfeksiyonunu önlemek için; bebeklerde bezi sık değiştirip altının kirli kalmamasını sağlamak, özellikle kızlarda alt temizliğini önden arkaya doğru yapmak önemlidir. Çocuk büyüdüğünde de tuvalette kendi temizliğini uygun şekilde yapması, gerekli oldukça tuvalete gidip mesaneyi boşaltması konusunda uyarılmalıdır. Özellikle okul çağındaki çocuklar, okulda geçirdikleri uzun saatler boyunca tuvalete gitmeden eve gelebiliyorlar, böylece idrarın uzun süre mesanede kalmasıyla enfeksiyonlara zemin hazırlıyorlar. Bol su içilmesi de, idrar yolu enfeksiyonundan koruyucu olacaktır.

Kaynak: Dr Nilüfer TOPRAKÇI / Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı

**************************


İlk olarak acilde ateşi düşürmek için banyo verdiler. Kah ağlayarak kah çığlıklarla düşürdük sonrada antibiyotik ve üç ayrı ateş düşürücü aldık.

Neyse ki 19 mayıs tatili vardı. Ve bir günde ben izin almak durumunda kaldım. Bakıcımıza çok güvensem de ateşler içinde nasıl bırakayım dı Pamuğumu.

Bırakamadım.

Çalışıyor olmanın en zor geldiği anlardan biri bu.

Çok şükür, şu an hamd olsun geçti. Allah kimselere yaşatmasın. Melekler hiiç hasta olmasın.
.
.
.
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~

************************ Güzel şeylerde oldu ************************
.
*************** hem de çooooooooooooooooooooook güzel *************

************* Pamuk şekerimiz 1 yaşına girdiiiiiiiiiiiiiiiiiiii *************
.
******************************** :D ********************************

**************************** follow me ******************************

************************** to be continue ****************************

~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~

14 Mayıs 2009 Perşembe

hayatındaki ilk.......



Bu görmüş olduğunuz kedi (yok ona sadece kedi demek istemiyorum. Kedicik diyip daha şirinleştireyim :P ) düzeltiyorum kedicik sandığınız gibi sıradan bir sokak kedisi değiiil.

Bu A.Y. nin hayatında gördüğüüü ilk kediiii.





Sanmayın ki bu fotoğraf bugünlere ait. Yani 22 mayısta 1 yaşına girecek oğlumu şu güne kadar dışarı çıkartmamış ve çiçek- böcek- kedi- köpek göstermemiş değilim :P
hemen hemen mart başı gibi çekmiştik.

Hayatında ki ilkleri çoğunlukla kayıt altına alıyoruz. bunları yazabileceğimiz bir güncemiz var evde. Aslında baştan beri bu blog olsaydı burada kayıt altına almakta güzel olurdu. Gerçi ben bu bloğu A.Y. nin gelişim aşamalarını kaydetmek için açmadım.

Önceleri başkalarını okuyordum. Sonra heves ettim. Bir tanede benim olsun istedim :P
Yani sadece kendime eğlence amaçlı açtım :D
:D :D

Neyse işte ta o zaman çektiğim fotoğrafı biraz önce gördüm. Burada yayınlayayım da oğlumun gördüğü ilk kedi meşhur bir kedi olsun dediim :P

Lütfen bu kediyi gördüğünüzde iki kere bakın ve ;

Aaaaaaa A.Y. nin gördüğü ilk kedi diye meşhurluğunu tasdik edin tamam mı?

:PPPPP



******************************

13 Mayıs 2009 Çarşamba

mikrodalgada fiyasko(benim ki) kek



Hani demiştim ya minik kuzum en çok keki seviyor diye,
işte buradan hareketle ona hemencecik yapabileceğim annekazın tarifini okuyunca not almıştım ve geçenlerde denedim.

Sonuç :

başlıkta okuduğunuz üzere fiyaskooooooo
:))))))))))))))




Tarifi bire bir uyguladım.
aynen şöyle :

Malzemeler..
Mikrodalga fırın, kahve kupası
4 kaşık un
1 yumurta
4 kaşık şeker
3 kaşık süt
2 kaşık kakao
3 kaşık sıvı yağ
3 kaşık damla çikolata
vanilya
Fincanın içinde normal kek yapar gibi bütün işlemleri sırasıyla yapıp fincanı mikrodalgaya koyalım. Mikrodalganız 700 w ise 4 dakika, 1000w ise 3 dakikaya ayarlayın, ve pişirin.


evet tamam işte aynısını yaptım ama ı ıh
tek fark ben 800w da hemen hemen 3,5 dk. pişirdim. Ama bu da bu kadar fark yaratmaz herhalde di mi?
zaten benimkinin görüntüsü ordakine benzemedi :?

Yaaa niye öle oldu anlamadım. Ne büyük umutlarla geçmiştim başınaaa :(((

Aslında görüntü mağra ya da kreter taşlarında olan görüntüye benzesede sevmiştim.

Tadına bakınca herşe değişti. Çünkü kek lastik gibi olmuuuuş.

İşte tespit ettiğim eksiklikler

Bir kere çok kuru. Galiba yağı az gelmiş.
Sonracıma çok tatlı şeyleri sevmememe rağmen şekeri az gibi geldi.
attığımız 3 kaşık damla çikolata + kakao fazla gelmiş gibiydi.
Ve son olarak daha az güçte ve daha yavaş pişmesi daha iyi olacak gibi.

Bakalım bu değişikliklerle tekrar deneyeceğim.
İnşallah bu sefer şööyleeee leziz bir kek olurda sık sık yaparım.

*************************************

11 Mayıs 2009 Pazartesi

Stenocara



“ İki hafta önce National Geographic’de heyecan verici bir belgesel izledim.
Bir canlının hayret edilecek yaşam mücadelesine yer verilen programı izlerken, uygun zamanda konuyu buraya da taşıma düşündüm. Hafta başında medyaya yansıyan bir konu, demek vakti şimdi imiş diye düşünmeme neden oldu.

Geçtiğimiz hafta sonu devlet parasız yatılılık ve bursluluk sınavında sosyal bilgiler alanında sorulan 21. soru tartışmalara neden oldu.

Soru şuydu:
“Evrendeki düzen, hiçbir şeyin rastlantı sonucu ortaya çıkmadığını göstermektedir. Evrendeki varlıkların kendi kendilerini var etme güçleri yoktur. “Bu bilgilerin ikisini de iyi değerlendiren kimse, aşağıdakilerden hangisine ulaşır:
A) Varlıklardaki düzen onların kendilerini var ettiklerini gösterir.
B) Evrenin varlığının bir başlangıcı yoktur.
C) Evrendeki varlıklar rastlantı sonucu ortaya çıkmıştır.
D) Evren bir yaratıcı tarafından planlı bir biçimde yaratılmıştır.
Sınavda doğru cevap şıkkı D olarak veriliyordu. Yani kâinat rastgele oluşmamış, bir Yaratıcının eseri olarak ortaya çıkmıştı.

Başta insanın maymundan geldiğine inananlar olmak üzere Yaratılış düşüncesi karşıtı çevrelerden sert tepki geldi soruya. CHP Milletvekili Turgut Dibek, Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu'ya konuyla ilgili 3 soru yönelterek Allah-u Teala'nın evreni yarattığının kesin olmadığını ima etmiş.

Şimdi gelelim National Geographic’de izlediğimiz yaradılış harikası canlıya...

Dünyanın en kurak alanlarından biri Güney Afrika'da bulunan Namib çölü. 60 dereceyi bulan gündüz sıcaklıklarının yanısıra esen sert rüzgarlar da yaşamı son derece zorlaştırıyor. Yağmur neredeyse hiç görülmüyor. Namib çölünde yaşayan canlılar için tek su kaynağı, ayın sadece 6 günü sabahları ortaya çıkan sis damlacıkları.

Belgeselde, herhangi bir nedenle susuz çöle düşmüş insanların başlarının çaresine nasıl bakılabileceğinin ipuçları verilirken, eğer varsa o bölgede yaşayan canlıların izinin sürülmesi isteniyor ve canlıların belli aralıklarla muhakkak bir su kaynağına gideceği bilgisine yer veriliyordu.

Çölde yaşayan bir canlı için su kaynağı bulmanın güçlüğü ortada. Ne var ki Namib çölünde yaşayan Stenocara böceği için bu durum pek de sorun oluşturmuyor. Böceğin sırtındaki özel dokular havadaki damlacıkları yakalıyor, yoğuşturuyor ve doğrudan canlının ağzına iletiyor! Kısacası, dünyada suyun en kıt olduğu yerde Allah (cc) suyu doğrudan canlının ağzına götürüyor.

Bu çölde yaşayan az sayıdaki canlı türünü inceleyen Chris Lawrence ve Andrew Parker isimli İngiliz bilim adamları, böceğin mikroskop altında incelenen sırtında suyu şaşırtıcı bir şekilde yakalayıp hayvanın ağzına ileten özel bir tasarım olduğunu tespit etmişler.

Stenocara böceğinin sırtında tepecikler bulunuyor. Ancak bu tepelerin zirveleri ve yamaçları arasındaki dokular birbirinden farklı özellikteler. Zirvelerin arasında uzanan yamaçlar ve vadiye benzeyen kanallar balmumu benzeri bir malzemeyle kaplılar. Bu malzemenin özelliği suyu iterek etkili bir şekilde iletmesi. Buna karşın zirvelerde bu malzemeden bulunmuyor. Bu yüzden zirveler suyu iten değil çeken bir özelliğe kavuşuyor. Havadaki su damlacıkları, camla temas eden su buharı gibi zirvelere yapışıp yoğuşuyorlar.

Yapışan su miktarının artmasıyla birlikte ağırlığı da artan su damlacığı yamaçlara doğru kaymaya başlıyor. Yamaçlara geldiği anda bu defa suyu iten özellikte dokuyla karşılaşan su damlacığı bir teflon tavadaki su damlacığı gibi davranıyor ve kolayca kayıveriyor. Böceğin ağzına doğru ve birbirlerine paralel uzanan kanallar suyu etkili bir şekilde taşıyarak böceğin ağzına iletiyorlar. Bu kanallarda suyun akabilmesi, kanal yüzeyindeki gözle görülmeyecek kadar küçük tümseklere dayanıyor. Milimetrenin sadece 100.000 de biri çapında olan bu tümsekler engebeli bir arazi oluşturuyor. Yüzeyin kabartılı olması, su damlasının hareketini hızlandırıyor. Yüzeyle temas alanı azalan su damlacığı daha az bir sürtünme kuvvetine sahip oluyor ve hiçbir kayba uğramadan böceğin ağzına akıyor. Bu durumda böceğe ağzını açıp beklemekten başka birşey kalmıyor!

Nature isimli bilim dergisinde yayımlanan araştırmaya göre, böceğin sırtında adeta bir mimari plan bulunuyor. Bilim adamları su damlasını etkileyen faktörler arasında matematiksel bir denklem bulunduğunu ortaya çıkardılar. Buna göre rüzgarın hızı, su damlacığının ideal büyüklüğü ve tepenin eğimindeki açı arasında özel bir denge kurulu. Yani tepelerin açısı biraz daha farklı olsa veya balmumuyla kaplı yüzey biraz daha dar olsa su böceğin ağzına akamadan buharlaşacaktı. Elbette böyle bir durumda böcek bu su toplama sisteminden mahrum kalacaktı.

Bu böcekteki kompeks tasarımın özel olarak yaratıldığı apaçık ortada. Hiçbir böcek çölde yürürken sırtında özel tepecikler çıkaramaz, bunları özel malzemelerle kaplayamaz, tepe eğiminin uygun matematiksel açısını belirleyemez. Bir bilim adamının tasarladığından iki kat daha etkili bir su toplama ünitesi tasarlayamaz. Yüce Allah yaşadığı sıcak ortamda böceğe böyle etkili bir su toplama sistemi bahşetmiştir. Bilimin doğadaki tasarımı taklit etmeye başlaması O'nun yaratışının kusursuzluğunu göstermektedir.

Bu sistem şimdi dünyanın kurak bölgelerinde yaşayan insanlara su sağlama projelerine ilham kaynağı oluyor.

Bahar geldi... Doğa tüm güzelliği ile yeniden canlandı. Allahü Teala’nın varlığını iliklerimize kadar hissetmek için öyle çok uzaklara gitmeye gerek. Şu satırları okumanıza vesile olan gözünüz de, O’nun varlığını içinizde doyumsamanızı sağlayan gönlünüz de O’nun varlığına işarettir.

Allah’ın en sevmediği şey farkındasızlıktır. Etrafınızı temaşa edin ve görün...
Herşey o kadar ortadaki...
Tabi ki nasiplilere... ”


Prof. Osman Özcan’ ın 08.05.2009 tarihli yazısıdır.



***********************************

6 Mayıs 2009 Çarşamba

çocuklu mutfak




İşte dolaplarımızın son hali :)

Doğrusu bu duruma sevinelim mi üzülelim mi bilemedik.
Yok yok, biz sevinelim en iyisi dimi?

A.Y. evde karınca gibi bir orda bir burada.
En çok da mutfakta.

İlk durağı kapıya en yakın duran ilk aşkımız, zamanında sürekli kuzu sarması halinde olduğumuz damacana, orda biraz soluklanıp hevesini aldı mı karşı çaprazında ki dolaplardan başlıyor mutfak macerası.





Şu gördüğünüz koca çekmeceyi açmak için öyle bir sarsıyor ki;
maazallah koca dolap üzerine yıkılacak sanıyorum.

Bakalım o çekmece kilidinin ömrü ne kadar olur !!!

Aslında bir tanede karşı tarafına taksam sarsıntı ile ses çıkartamasa işin zevki kaçmış olur (tabi bu benim yorumum) ve vazgeçer mi?
Yoksa dolabın en üzerindeki saati filan -aşağı düşecek endişesi ile- boşaltmam ve bir şey koymamaya azami dikkat etmem gerek.



**********************************

5 Mayıs 2009 Salı

canınız çekmesin :)




Geçen hafta Öz.ün Suriyeli iş arkadaşı buradaydı. İş birliktelikleri epeydir sürüyor. Eşi ve ailesi ilede ismen tanışıyoruz ve selamlaşıyoruz. İstememize rağmen ne O nun eşi buraya gelebildi ne de ben Suriyeye gidebildim. Belki ileride olabilir. Bir kızları vardı, şimdi A.Y. den az büyük ikizleri oldu. Çok tatlı insanlar.

Neyse efendim foto ile bağlantıyı kurmak gerekirse işte bu arkadaşımız bize gördüğüüz çanta dolusu kurabiye getirmiş. Daha öncede sağolsun hep bizim baklavamıza benzer tatlılar getiriyordu. Bizimkinden farkı şerbeti yok, şekeri daha az gibi ve daha yağlı. İşte bu tatlıları artık getirmese diyordum eşime ki duymuş gibi bu defa böyle geldi.

Ama bu da hiç olmadı tamda biz yediklerimize dikkat etme kararı almışken :(






Şam fıstıklı, lokumlu+çam fıstıklı, hurmalı, hindistan cevizli.

Gelde şimdi bunların tatına bakma................

Gelde sadece bir tane tadına bakıp bırak :(

(sadece tadına bakmakla kalmak ve kalanlarını birilerine ikram etmek istiyoruuum. )


Buradan kendisine bir kez daha teşekkür ediyoruuzzzzz.



*******************************

4 Mayıs 2009 Pazartesi

miiisss gibi olmak varken.....


Temiz olmak bu kadar zor mu?

Gerçekten anlayamıyorum. Bu gün pazartesi. haftanın ilk günü. yep yeni bir hafta sabahın ilk saatleri. Yeni haftaya böyle pis kokular içinde girmeyi hiç hayal etmemiştim (kim hayal eder ki )

Yani hani duş almak, yıkanmak, keselenmek v.b............... temizlik faliyetlerinin birini en azından haftada 1 kez olsun, hafta sonu bir kere mesela, yapamaz mı insanlar?

Ya da üzerine sinen sigara kokusunu kıyafetlerini yıkayarak, kuru temizlemeye vererek v.b........ gibi bir olayla temizleyemez mi?

Ya da (şu an bu yazıyı yazmama sebep olan şahız gibi) ağız kokusunun fark edip gidermek için gerekeni dişini fırçalayarak, ağız kokusu giderici maddeleri kullanarak, dişiye giderek veya mide kaynaklı ise belkide dahiliyeye giderek çözemezler mi?
Ve üstelik bu kişi ile en az iki metre mesafeden konuştum! o derece yani. Belki üstesinden gelemediği bir durumdur diye makul karşılamaya çalışıyorum ama pek başarılı olduğumu söyleyemem. Bir de acaba farkında değil mi diyorum ama kardeşim yakınında hiç mi kimse yok. ailesi filan.
Bak burdan söylüyorum canım kocam aman Allah korusun böyle bir şey olurya başıma gelirse, sakın aman hemen söyle bana sebebi neyse çaresine bakalım :P

Bugün çok daha farklı ve güzel şeyler yazmayı düşünüyordum oysa ben :(

Şuna bak pazartesi pazartesi püüf.


******************************