25 Mayıs 2010 Salı

Kutsal Topraklar - II (Bebekle umre)

Kutsal topraklarda, kutsal mekanlarda gezinmeye devam ediyoruz.İlk durağımız UHUD dağı, Uhud savaşının yapıldığı yer.

İşte bu görünen meydan tam Uhud savaşının yapıldığı alan.

Karşıdaki dağda Uhud Dağı.

Üzerinde Efendimiz Hz.Muhammed S.A.V. ve 4 halife varken titreyen dağ !

Efendimiz S.A.V. in ben Uhudu severim Uhudda beni sever dediği mübarek dağ !

Efendimiz S.A.V. in mübarek dişinin kırıldığı, mübarek gül yanağının yaralandığı dağ !

Savaşın en kızgın anında müminlerin siperlenmesi için üzerinde yarık oluşan dağ ! (yukardaki resimde görülen uzunca direğin hemen solunda görünen yarık )

Yukarıda gördüğünüz ve bizim üzerinde uhud savaşını dinlediğimiz, dinlerken nefesimizin kesildiği, buralarda yüzlerce sahabinin mücadele ettiğini, kanlarını akıttığını düşünerek boğazımızın düğümlendiği, yutkunamadığımız yer, Efendimiz S.A.V. in yensekte yenilsekte asla terk etmeyin diye tembihleyerek okuçuları yerleştirdiği ve okçuların bu tembihi unutarak zafer elde edildi diyerek terk ettiği ve bunun sonucunda mü'minlerin ağır yara aldığı yer;

Okçular tepesi.

Müşrikler bu tepenin ardından gelip saldırmış. Mü'nimlerde sırtlarını uhud dağına vererek savaşmışlar.


Uhud şehitliği önündeyiz.
Uhud şehidleri burada yatıyor.
Şehitliğin içinde etrafı belirlenmiş bir yer var ki;
orada Efendimiz S.A.V. in en büyük dayanağı olan amcası Hz.Hamza yatıyor.

Öz. A.Y. ye hurma taddırırken .....

bir arabada tam 10 çeşit !!! hurma var.


Mescid-i Kıbleteyn (iki kıbleli mescid)
Peygamber Efendimiz (S.A.V.) hicretten önce Allah’ü Teâla’nın emriyle namazlarını Kudüs’deki Beytü-l Makdis’e yönelerek kılıyorlarmış.
Mekke’de iken Rükn-ü Yemani ile Hacer’ül Esved arasında durunca, bu cihetten yönelince hem Kâbe’ye, hem de Mescid-i Aksa’ya yönelmiş oluyormuş.
Fakat Medine’ye hicret edince iki kıbleyi birleştirmesi mümkün olmamış. Medine Kudüs ve Mekke arasında kalıyor. Kabe’ye yönelse Mescid-i Aksa arkasında kalacak, Mescid-i Aksa’ya yönelince de Kabe’ye sırtını dönecek.
Efendimiz (S.A.V.) namazlarını Mescid-i Aksa’ya yönelerek kılmış. Yahudiler de: “Muhammed ve ashabı, biz gösterinceye kadar kıblenin neresi olduğunu bile bilmiyorlardı.” diyerek Müslümanlarla alay ediyorlarmış.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) de Kabe’ye yönelerek namaz kılmayı istiyor, kıblenin değişmesi için vahyin gelmesini bekliyormuş. Bir gün Cebrail (a.s)’e “Rabbimin, yüzümü Yahudilerin kıblesinden Kabe’ye çevirmesini arzu ediyorum!” demiş, namaza duracakları zaman başını semaya doğru kaldırmaya başlamış.
Hicretin 17. ayında Şabanın 15. günü Peygamberimiz, Seleme oğulları Mescidin de ashabı ile beraber öğle namazı kılıyorlarken; dört rek’atlık namazın iki rek’atını kılmışlar ki kıblenin Mescid’i Haram’a doğru çevrildiğini bildiren Ayet’i Kerime nazil olmuş. (Bakara Süresi 144.ayet)

“(Ya Muhammed!) yüzünü (Allah’ın emrini bekleyerek) göğe doğru çevirip durduğunu görüyoruz. Artık seni memnun olacağın bir kıbleye döndürüyoruz. (bundan böyle namazda) yüzünü Mescid’i Haram’a (Kâbe’ye) doğru çevir.
(Ey müminler!) siz de nerede bulunursanız (namazda) yüzünüzü Oraya doğru çevirin.”
Bunun üzerine Peygamberimiz ve cemaat hemen Kudüs’ten Kabe istikametine yönelmişler. cemaatde saflarıyla birlikte dönmüşler ve namazın kalan iki rek’atını Kabe’ye dönerek tamamlamışlar.
Böylece aynı namaz içinde iki ayrı kıbleye yönelinmiş ve bu hadiseyle mescidin adı Mescid-i kıbleteyn olarak kalmış.
Yukarıda gömüş olduğunuz Zubab Cami.
Bu mescidin bulunduğu yerin hemen önüne Hendek savaşındaki hendek kazılmış. Bedir ve Uhud savaşlarından sonra ki savaş Hendek savaşı.
Allah Resûlü (S.A.V) hendeğe yakın bir yerde kurmuş olduğu bir çadırda istirahat ederek kazı yerinden hiç ayrılmamış. Bu çadırın kurulduğu yerde, sonradan yapılan Zubâb Câmii, bu tarihî hatırayı canlandırıyor.
Müşrik ordusu 12.000 kişi, mü'minlerse 3.000 kişi
Hal böyle olunca ve Efendimiz (S.A.V.) fala kan dökülmesini istemediği için Selman-ı Farisi nin önerileri kabul edilmiş ve mahir bir atın dahi atlayarak geçemeyeceği şekilde Medinenin açık olan ön tarafına 5,5 kilometre uzunluğunda, 9 metre eninde ve 4,5 metre derinliğinde bir hendek kazılmış. ( Medine nin arka tarafında Sel dağı var ve buradan düşmenın gelme ihtimali yok)
Düşünün ki 1 ay gibi bir zmanda ve 300 sahabiyle yeterli teçhizat olmadığı halde, yiyecek olmadığı halde, açlıktan her sahabi karnına bir taş bağlamış halde, açlıktan efendimiz (S.A.V.) karnına iki taş bağmış halde böyle bir hendek kazıyorlar.
Ve efendimizin elinyle bereketlendirdiği yemek mucizesi bu kazı sırasında gerçekleşiyor.
Arabistandaki büyük kıtlık zmanı olduğu için Medinede de çok kıtlık varmış. Kazı yaparken Efendimizin açlıktan karnına iki taş bağladığını gören Hz.Cabir in Abdullah evine giderek hanımına tek sahip oldukları şey olan bir keçi ve bir avuç arpayı pişirmesini ister. Sonra gelir Efendimize:
Ya Resullulah azıcık yemeğimiz var, yanınıza bir iki sahabiyide alarak bize yemeğe buyurun der.
Efendimizde ne kadar yemekleri olduğunu sorar ve Hz. Cabir Bin Abdullah söyler. Efendimizde:
"Hanımına söyle ben gidene kadar yemeği çömlekten çıkartmasın" der. Sonra da
" Ey Hendek halkı kalkın Cabir Bin Abdullah ın evinde ziyafete gidiyoruz" der.
Cabir Bin Abdullah ve mübarek hanımı yemeğin yetmeyeceğini düşünüp endişelensede Efendimiz(S.A.V.) yemeği çömlekten, ekmeğide tandırdan çıkartmaden mübarek elleriyle herkese verdi. Ashabdan yaklaşık 1000 kişi gelmiş ve yemiş buna rağmende yemek hiç eksilmemiş. Kalanınıda Cabir bin Abdullah ın hanımına hem kendiniz yiyin hemde halka dağıtın buyurmuş.
Ancak Allah Resûlü (sas) hendeğe yakın bir yerde kurmuş olduğu bir çadırda istirahat ederek kazı yerinden hiç ayrılmamıştır. Bu çadırın kurulduğu yerde, sonradan yapılan Zubab Camii( Fetih Mescidi ), bu tarihî hatırayı canlandırmaktadır.Sel dağının eteğinde.
Burada Müslümanlar 7 şehid vermiş. Bu 7 şehid anısına idi yanılmıyorsam 7 mescid yapılmış. şu anda sadece 4 ü ayakta ve sadece Peygamber Efendimiz anısına çadırının yerine yapılan Zubab Camii kullanılıyor. Peygamber Efendimiz burada üç gün dua etmiş. Ellerini öyle kaldırmış ki; ridası omuzlarından yere düşmüş. Allah-u Taâla duasını kabul ederek müşrikleri de perişan ettiş.
Bundan başka;
Selman-ı Farisi Mescidi: Fetih Mescidinin hemen alt kısmındadır.
Hz. Ömer Mescidi: Farisi Mescidinin biraz ilerisindeki mesciddir. Yeri resimdeki Fetih Mescidinin hemen sol ucunda. Fakat bu reimde görünmüyor.
(zaten güneş tam karşımızdan geldiği için fazla ve net fotoğraf çekemedim)
Sa’d bin Muaz yada Fatımatü’z-Zehra Mescidi: En güneyde, Fetih mescidinin karşısındaki tepede, ağaçların arasındaki küçük mesciddir. (resimde en sağdaki ağaçlık yer)
Diğer mescidler yıkılmış, bugüne kadar gelememiştir.
Bu sarı tabelalar Arafatta Vakfe sınırını gösteriyormuş.
Haccın rükunlarından biri olan Arafatta Vakfe yapmak bu bölge içinde yapılıyormuş.


Bu tepe arafat tepesi ve üzerinde görünen taşda Hz. Adem ile Hz. Havva nın yer yüzüne indirildikten sonraki buluşma noktalarını gösteren taş.
Hz. Adem Mekke ye Hz. Havva ise Hindistan dolaylarında bir dağa indirilmiş. Ve dünya ya geldikten tam 300 yıl sonra (yanlış yazmadım 300 yıl ) işte bu arafat tepesinde buluşmuşlar.
Dile kolay !
Hindistan nerde arafat nerde !!!!!
Eğer bağsedildiği gibi cilalı taş devri, yontma taş devri v.s. olsaydı Hz. Havva nasıl yaşayıp kendini koruyup kollayıp taaa Hindistan dolaylarından buralara gelmiş olabilirdi?
Bu sorunun cevabını sizin zihinlerinize bırakıyorum.....
Allah-ü Teala Hz Ademe bütün ilimleri ve isimleri öğreterek O nu yer yüzüne indirdi.
Ve Peygamber Efendimiz (S.A.V.) Veda hutbesini bu tepede ve bu taşın önünde yapmış.
Bunlardan başka klasik tüm Umre programlarında yer alan her biri bir olayın cereyan ettiği nice kutsal yeri ziyaret etti. Fakat gidiş amacımız doğrultusunda, manavi hava içinde ve yanımızda 2 yaşına 1-2 hafta kalmış bir bebekle çokda fotoğraf çekemedim. Daha doğrusu çoğu yerde çekmeyi akıl bile edemedim.
Vesselam.
Gelelim bebekle yapılan Umreye.......
En başta eğer yürümeyi iyice öğrenmiş, elinizi bırakığı anda ok gibi yerinden fırlayan ve fakat nerde olduğunu, sizi takip etmesi gerektiğini kısacası kaybolma riskini bilmeyen ve yabancılardan da çekinmeyen bir çocuğunuz varsa ve siz güvenlikli yürüyüş kayışı almamış ( ya da ben gibi aldım alıcam derken yetiştirememiş) iseniz çocuğunuzu resimde gördüğünüz şekilde zapt etmek zorunda kalabilirisiniz !!! Bebek arabasız dışarıya çıkmayı düşünürseniz.
Gittiğimiz onca yerde asla vazgeçemediğimiz olmazsa olmazımız ailemizin bir parçası haline gelen fakat buna rağmen Fas a giderken nasıl olduysa Arabanın bagajında unuttuğumuz bebek arabamız.
İlk defa Umrede vazgeçmek zorunda kaldık. Çoğunlukla yanımızdaydı ama yanımıza alamadığımız durumlarda oldu. Çünkü Medinede Mescidi Nebevide ve Mekkede Haremi Şerifte Camilerin için bebek arabalarını sokmuyorlar. Girişte bebeği kucağınız alıp arabayı duvarın dibine bırakıyoruz. Dönüşte bulup bulamyacağımız kısmı Allah a emanet :)
Biz belki ikna eder içeri sokarız umuduyla yanımızda getirdiğimiz zamanlarda defaten bıraktık ve çok şükür hepsinde bıraktığımız yerde bulduk. Ama garantisi yok. Bu sebeple bazen de yanımızda getirmedik.
Medine' de arabayı içeriye sokma umudu hiç yok. Bu sebeple boşuna denemeyin ve dışarda bırakarak riske etmeyin. Ben Medine de Efendimizin Makamını ziyaret edeceğim zaman A.Y. yi babasına bıraktım. Ve bir keresinde de O nuda yanımda Efendimizin yanına götürdüm. Ama her seferinde götürmek hiçde pratik olamaz. Çünkü o bölgede büyük bir kalabalık var ve yeşil halı üzerinde namaz kılacak yer bile bulamıyorsunuz. O sırada bebeği bırakacak bir yer yok. Eğer yanınızda sizinle olan bir kişi daha varsa bebeği O kişiye verip kılabilirsiniz.
Onun dışında Medinede bütün namazlarımı Caminin avlusunda cemaatle kıldım. Bu sırada A.Y. bebek arabasında bağlı halde yanımda durdu. Eline oyuncak filan vererek oyaladım.
Mekke ise bu konuda aslında biraz daha esnek ama benim umduğum kadar değil açıkçası.
Harem girişinde görevliler kesinlikle arbayı almıyor. Bir keresinde arabayı kapatıp kalabalığın arasında geçtim. Diğerinde 2. katın girişlerinden birinde cemaat namaza durduğu anda 2. rekatte Güvenlik görevlileride namaza katılınca kapıyı boş sanıp içeri daldım. Birden karşıma iri yarı bir görevli dikilmesin mi?
önce olmaz dedi. Ben irkilince gülümsedi. Bende rica etmeye başladım. (ya da yalvarmaya mı demeliydim :P ) Tabi birbirimizi anlamıyoruz. İşaretlerle ne kadar nalaşbilirsek. Ben tekerleklerini sileceğimi filan anlattım, tavaf dedim (haliyle kucağımda 12 kg bir bebkle tavaf yapmamın ne derece zor olacağını tahmin edebilirsiniz. Yürütsem o kadar mesafeyi helede o kadar kalabalık içinde yürüyemez. Neyse adam halime acıdı da eliyle geç geç yaptı.
Ve daha büyük bir sebepde kimsenin o an bizi görmüyor olmasıydı aslında.
Bu bebek arabası ile içeri girme deneyimlerim sonucunda vardığım bir netice; bu görevlilere bebek arabalarını içeri almayın diye tembihlemişler onlarda sadece bu kadarını yapıyor. Mesela beni kapıdan içeri sokmayan bir görevli ben bir şeklide içeri giridikten sonra beni içerde görse "aa sen nerden girdin, niye giridn, arabayı çıkart" filan demiyor. Hiç sizinle ilgilenmiyor. Hani benim vazifem sadece içeri sokmamak der gibi :) Birde izin vermeleri için o an sizi kimsenin görmemesi gerek galiba.
Bir diğerinde de arip garip kapıda beklerken diğer görevlileri kollayarak bir bayan görevli içeri almıştı bizi. Üstelik bu defa içeri girmek için beklemiyordum. (hiç umudum olmadığı için ) Babaannemizin namazını kılıp çıkmasını bekliyorduk.
Bebek arabası ile girebildiğimiz zamanlarda hepimizde cemaatle namaz kılabildik. Aksi halde bir kişinin cemaatle kılmayıp A.Y. ye bakması sonra namazın kılan kişi A.Y. ye bakarkende diğerinin kılmaı gerekti. Bende herp cemaatle kılalım istediğim, için araba mevzusunu bu kadar zorladım.

Belkide şu güvenli yürüyüğş kemerlerinden alsam ben namaz kılarken o da ona bağlı dururdu ????
mu acaba? Aslında A.Y. çok hareketli olduğu için o kemeri zorlayıp ya kendi düşerdi ya da beni düşürürdü diye de düşünmeden edemiyorum :D
İşte arabayı içeri sokabildiğimiz anlardan birinde A.Y. uyurken, A.Y. nin arabasından Kabe nin görünüşü.

Bu şahene yer de Medinede bir hurma bahçesi.
Hurmaları burada taddık ve buradan aldık. Hem uygun fiyata oldu hemde tazeliğinden ve temizliğinden emin olarak aldık.


Üstelik A.Y. içinde çok güzel bir kaç saat oldu. Hurma bahçesini hepimiz çok sevdik.
Babası hurma seçerken biz toprak oynadık. Su oynadık. Böcek ve kuşları izledik.

A.Y. özgürce gezmenin ve koşmanın tadını çıkarttı.

Dalında hurmaları gördük. Gitmeden etrafımda bilenler yaş hurmanın ne kadar lezzetli olduğundan bahsetmişlerdi. Ama hurmalar yaz sonunda olgunlaşıyormuş. Yani biz yaş hurmayı dondurucudan çıkmış halde tadabildik.

Bebekle Umre yapmakla ilgili gitmeden önce çok şey söyleyenler ve dönünce çok şey soranlar oldu.
Aslında A.Y. doğdu doğalı bizimle çeşitli mevsimlerde, çeşitli seyahatlere eşlik ettiği için Umrede ekstra bir hazırlık yapmadım ve Elhamdülillah ekstra bir sorunla karşılaşmadım.
Bu seyahatin ibadet amaçlı olması orada ibadeti A.Y. ile birlikte nasıl yapacağımızdı tek kafamızı meşgul eden . O konuda da bebek arabasında bağlı olması yada nöbetleşe yapmak bizim için çözüm oldu.
Bunu dışında her zaman ki gibi mevsime-sıcaklığa uygun kıyafetler almak, Dr.nun tavsiyesiyle bir ateş düşürücü şurup, bir antibiyotik şurubu, pişik için krem aldık. İlaveten ben bağışıklığının güçlenmesi için immuzing şurup, ateş düşürücü fitil ve elbette derecesini aldım. Bol bol atlet işort aldım. Terleyince sık sık değiştirdim. Bol bol zemzem içirdim ve zemzemle serinlettim. Öğle uykularını iki gün dışında hep bebek arabasında uyudu. Güneşten etkilenmemesi için uzun kollu ve uzun paçalı ince penyeler aldım. Çantamda Ona ara öğün olacak ve O nu oyalayacak atıştırmalıklar bulundurdum kuru meyveler, ceviz, kraker v.b....
Çok güzel hislerle ve çıktığımız yolculuklar içinde ilk defa hiç yorulmadan, bu kadar sıcakta tereyerek ama sıcağı hiç hissetmeden, ve gittiğim yerler içinde ilk defa aynı yere tekrar takrar gelebilmeyi hayal ederek, dua ederek arkama baka baka, ve yine ilk defa dönerken yüreğim buruk ama huzurlu bir şekilde yuvamıza geri döndük.
Bebekle ilgili son olarak;
Eğer bebeğiniz henüz yürümüyor ve bırakığınız yerde ( ağlayarakta olsa) duruyorsa, sling, kanguru v.b. şeyler içinde rahatlıkla taşınabiliyorsa sizin işiniz çok kolay.
Hiç durmayın ve korkmayın gidin.
Eğer çocuğunuz bebeklikten çıktı, rahatça kalabalıkta yürüyebiliyor, kaybolma kavramını, bekleme kavramını anlayabiliyor, bıraktığınız yerde sizi bekleyebiliyor ya da belirli bir alan içinde oynayabiliyorsa sizin işiniz daha da kolay üztelik bu durumda olan bir çocuk bu ibadeti anlayabilir ve O' nun içinde unutulmaz bir deneyim ve anı olacaktır. (Ruhundaki etkileri hiç söylemiyorum. )
Siz hele hiiiç durmayın gidin.
Ha eğer bizim ki gibi, bir an yerinde durmayan ama aklıda kesmeyen fakat çokda gözü kara bir velede sahipseniz sizde biz gibi Allah Kerim deyip,
Hiç durmayın gidin.
Yoksa sizin henüz çocuğunuz yok mu?
Şimdiye kadar durduğunuz hata !!!
:)

24 Mayıs 2010 Pazartesi

Kutsal Topraklar - I (Ruhumun huzur bulduğu yer)

Başlamadan önce bu mübarek ve kutsal topraklara gitmemizi nasip eden Rabbime sonsuz üzeri sonsuz kez hamdü senalar ederim.
Elhamdülillahi Rabbil Alemin Vesselatü Vesselamü Ala Resülüne Muhammedin Ve Ala Alihi Vessahbihi Ecmain. Amin




İlk ziyaretmizi efendiler efendisi Hz.Muhammed Mustafa (Sallallahu aleyhi vesselem) efendimizin mübarek makamlarının bulunduğu hüzünlü şehir Medine-i Münevvere ye yaptık.


Medine :

Ana şehir yar şehir,
Canan şehir can şehir,
Şehirlerin başına,
Tac olup konan şehir.
(Malesef bu dörtlüğün sahibini bilmiyorum. Bilen varsa bildirsin.)

Umreye/hacca gitmek elbette bir çok müminin kalbinde yatan bir arzudur. Gideceklerin heyecanını, gitmişlerin sevinçle beraber, dönmüş olmanın hüznünü ve tekrar gidebilme arzusunu çok kere dinlemiştim.

Kendi içimde de oralara gitmek için farklı bir iştiyak duymayı bekliyordum!!! (Şu an bu beklentinin çok manasız olduğunu düşünüyorum, o ayrı :) )





Hayatta hangi olayın sizi neye sevk edeceğini asla bilemezsiniz. Zahiri manada iyi sandığınız bişey sizi kötü şeylere sevk edebilirken, kötü sandığınız şeyde iyi sonuçlara sebep olabilir.

" Olur ki hoşunuza gitmeyen bir şey sizin için hayırlıdır ve olur ki, sevdiğiniz şey de sizin için bir şerdir. Allah bilir de siz bilmezsiniz. ” (Bakara Suresi, 216)


Yaşadığım üzücü bir takım hadiseler kalbimin tek huzur bulacağı yer olarak bana;
Resulullah efendimizin dizinin dibini, başımı yaslayıp kucağına göz yaşımı akıtabileceğim ( ve sonradan oraya gidince anamın kucağı gibi hissedeceğim ) Beytullah ı/Haremi şerif i/ Kabe yi işaret ediyordu.


Ruhumun huzur bulduğu yeri !!!

Dünya içinde bambaşka bir dünya;

Mescidi Haram ve içersinde KABE



Abdül aziz kapısı


Kabe insanları mıknatıs gibi kendine çeken müthiş bir yer...


İnsana herşeyi ama herşeyi unutturan, sahip olduklarını, kim olduğunu, malını, makamını, mansıbını unutturan


ve zihninde sadece Yüce, Kudreti büyük, El Malik' ul Mülk, Zül Celali vel ikram Allah ı bırakan


ve dillere "Sübhâne Rabbiyel-alâ" demekten "Allahü ekber" demekten başka çare bırakmayan


ve yapılabilecek bütün tesbihleri daha çok hissederek yapabileceğiniz başka bir yerin olmadığı bir yer;


Beytullah


"İnsanlar için yeryüzüne ilk konulan ibadet evi Mekke'de olan Kâbe'dir. " (Âli İmrân, 3/96).


Rivayete göre;


Hz Adem (A.S.) cennetten çıkartılmadan önce cennette sürekli tavaf yapıyordu. Cennetten çıkartıldıktan sonra etrafında tavaf yapabileceği bir şey yoktu ve tavaf yapamıyordu. Arşın etrafında sürekli tavaf halinde bulunan melekleri de görerek Rabbimize bu ibadete olan özlemini ve bu güzel amelden mahrum kalmak istemediğini bildirdiğinde Allah-ü Teala etrafında tavaf yapabileceği bir yapı yapmasını bildirdi. Ve böylelikle Kabe ilk kez inşa edilmiş oldu. ( Rivayet böyledir gerçeği Allah-ü alem)



Daha sonra defalarca yıkılmış-yapılmış. en son bu haline en yakın halini bildiğiniz gibi Hz. İbrahim ve Hz. İsmail inşa etmiş.



Kabe' yle ilgili bilmediğim, öğrenince çok hoşuma giden ve az bilindiğini düşündüğüm bir güzellikte Yemen duvarıyla ilgili. ( yemeni köşesi Kabenin hacerül esved taşının durduğu köşeden bir önceki köşesi ve yemen duvarı Kabe nin güneydoğu duvarı )



Hadise şöyle; Hz. İsmail Kabe nin inşasından sonra tavaf yaparken ve tamda yemen duvarı önünden geçerken dua eder; Ya Rabbi senin rızan için senin kulların Kabeyi tavaf ediyor. Keşke çok sıcak olmasada daha kolay tavaf edebilselerdi der. Ve duaların kabule en yakın olduğu bu yerde Hz. ismail in duası dua ettiği yer için kabul olur.



İşte Hz. İsmail in bu duası neticesinde Kabenin Yemani tarafında tıpkı klima serinliğinde bir hava müminleri serinletmektedir.

Gerçektende tavaf sırasında Kabe nin o bölgesinden geçerken etkili bir serinlik hissediyor insan. Bu hadiseyi bilmesem belki anlamlandıramaz ve belkide hiç anlamazdım.



Safa tepesi



Safa ve merve tepelerinin orjinal hali bu şekilde koruma altına alınarak bırakılmış. Aradaki yola ise (say yapılan alan) Hacılara kolaylık olması açısından mermer döşenmiş.



Sa’y" kelimesi; koşmak, hızlı yürümek anlamındarır. Hac ve umrede Kâbe’nin doğu tarafındaki Safa tepesinden başlayarak Safa ve Merve tepeleri arasındaki gidiş-gelişe denir.



Sa’yın aslı, Hz. Hacer in henüz kendisini emmekte olan oğlu Hz. İsmail için su ararken bu iki tepe arasında koşması hatırasına dayanmaktadır.

Allah-ü Teala Hz. İbrahim' in büyük itaatine ve Hz. Hacer'in büyük telimiyeti neticesinde Zemzem gibi mucize bir içeceği, o zaman henüz kundakta bir bebek olan Hz. İsmail' in topuğunu vurduğu yerden yeryüzüne çıkartmıştır.



(Zem zem o günki dilde dur dur demekmiş. Hz.İsmail’in ayaklarının önünde melek kanadıyla açılan öteler kaynaklı arktan fışkıran su, taştan doğan hayat kaynağı tatlı pınar, öyle gür akar ki; sevinç ve şükür çığlığı koparan bahtiyar anne “zem zem!” diye bağırır.)



Allah-ü Teala hepimize İbrahimi itaat, Haceri ve İsmaili teslimiyet ve tevekkül nasip etsin.



Geçmişte Zemzemi burada nice kez tadsamda, dualar ederek içsemde üzgünüm ama hiç birisi orada içtiğimin lezzetinde değilmiş. Ve şimdi yanımızda getirdiğimizi içiyorum enteresan bir biçimde yine o lezzeti bulamıyorum. Ve acaba sırrı orada içmek mi? demekten geri duramıyorum.




Gerçekten mucize içecek zemzem.....




İçtikçe içiyorsunuz. Susuzluğunuzu gideriyor, hatta açlığınızı dahi gideriyor. Buna rağmen ne şişkinlik hissediyorsunuz nede başka bir rahatsızlık. Size sadece şu örneği vereyim:



Sabah aç karna kaç bardak su içebilir siniz? Çok susamış olsanız dahi.



Zemzemde içtikçe içesi geliyor insanın, aç karnada olsa. Sizi bilmem ama ben aç karna çok su içince mide bulantısı hissederim ama zemzemde böyle bir şeyi hiç yaşamadım :)



Ve çok su içince insan abdestinide zor tutar, doğal olarak. Zemzem mideden aşağı inmez ve vücuddan sadece ter yoluyla atılırmış.



Dolayısı ile Rabbimin rahmetiyle bu sıcak topraklarda çok susamanıza ve susuzluğunuzu gidermenize rağmen abdest sizin için hiç problem olmuyor :)







Her yerden, her ülkeden, her dilden, her renkten milyonlarca insan tek bir amaçla bir araya geliyor....


Allah(c.c.) rızası !!



Öyle büyülü bir atmosfer ki bu, yaşamadan anlaşılamayan....
Öyle büyük bir çekim gücü ki bu, tarifi inanın imkansız.....
Öyle bir yer yer ki burası, orada yaşayan kuşlara bile imrenilen.....
Öyle bir yer ki burası asla geldiğin gibi dönemediğin....
Öyle bir his ki bu sana kulluğunu ve acziyetini tam olarak anlatan.....
Öyle bir görüntü ki bu sana Hz. Ademi ve hepimizin kardeşliğini anlatan, hatırlatan......