7 Ağustos 2009 Cuma

son durağımız Siena...



Venedikten sonra aslında dönüş yolculuğumuz başlayacaktı. Dönüş uçağımız Roma dan kalkıyordu.
Bir gece tekrar Floransa da konaklayarak yolu ikiye bölmüştük. Romaya son gün varıp doğrudan uçağa binecektik.
AY. nin ve dolayısı ile kendimizin araba içindeki sabır sınırlarımızı zorlamaya hiç gerek yoktu :)
Zaten genel itibari ile gezi boyunca araba yolculuklarımız maksimum 3 saat civarı sürdü. (autogrillerde ki duraklamaları saymıyorum.)




Ama Öz.ün aklında daha güzel bir fikir varmış. Dönüşte tekrar Floransada kalmak yerine Siena yı da gezip burada kalmak.
Beni ikna etmek için biraz dil dökmesi gerekse de, dediği oldu veee
İtalya da son gecemizi Siena da geçirdik.

Villa Elda isimli bir butik otele ve yukarıdaki manzaraya sahip odamıza yerleştik.
Otelin terasından aşağıdaki manzaralarıda görünce "aayyyy iyi ki seni dinlemişim canım kocam" demekten kendimi alamadım. :)
Arada koca sözü dinlemek iyiyi oluyor :P



Otel şimdiye kadar kaldığımız en lüks ve en büyük otel değildi ama en şirin ve benim en huzur bulduğum yerdi. İki kız kardeş ailelerinden kalan ve annelerinden adını taşıyan bu oteli büyük bir titizlikle işletiyorlar. Zamanında aileleri otele dönüştürmüş bu villayı. Şahane bir bahçesi, bir kedileri ve birde küçücük (cinsini bilmiyorum) köpekleri var.


Bu gördüğümüz manzaraların içinde kaybolma için hemen kendimizi dışarı attık. Vardığımızda akşam üzeri olduğu için gün ışığında gezecek çok zamanımız yoktu. Elimizdeki rehber kitabımızdan buranın Ortaçağ şehri görüntüsünü ve büyüsünü hala taşıyan nadide şehirlerden biri olduğunun okumuştuk. (Ve dönünce de UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası Listesine alındığını öğrendim.)
Üç tepenin üzerinde kurulu sienadaki tepelerin birine Siena Duomosu kurulmuş.
(yukarıdaki resimde ortada. Soldaki tepesi görünen yüksek kulede Campodaki 102 m lik Torre del Mangia kulesi.)


Hakikaten tüm sokaklar ortaçağdan kalma gibi. (sanki ortaçağı gördümde :P filmlerde belgesellerde ortaçağı anlatılırken gördüğüm görüntülerdeki , kitaplarda gördüğüm resimler gibi diyelim.)
Çoğu sokağa arabaların girmesi yasak. Yasak olmayan yerlerde tek yön. Zira iki arabanın geçebilmesine çoğunlukla olanak yok.
Gün batımını loşluğunda, henüz sokak lambaları yanmamışken, otelden biraz ilerleyince içim ürperdi.
Öz.üme sokulup "biz geri nasıl dönücez, sokaklar sencede biraz korkunç görünmüyor mu? " diye sormadan edemedim :) Şimdi güldüğüme bakmayın, bu soruyu gayet ciddi sormuştum.
Yukarı resimdeki gibi bir sürü yerlerden geçtik.
Otelden birlikte çıkıp peş peşe yol almaya başladığımız iki Alman çift vardı. Selamlaşmıştık.
Hepimizin istikameti Siena da gidilecek ilk yerlerden biri olan Piazza del Campo idi.
Onlar önden gidiyordu. AY. yi sevip bize yol verdiler. Bende o ara Öz.e diyorum ki;
Bunlar belki burayı biliyordur. Söyleyelim siz önden buyrun biz biraz korktuk, biz sizi takip edelim. :P
Neyse tabi böyle birşey söylemedik :)
Aradan 5 dk. geçti.
Baktık ki biz foto çekerken bizi geçip gittikleri yoldan geri geliyorlar. Yanlış yoldan gitmişler. İndikleri hafif dönerek gittiği için sonu görünmeyen (bence yine ürpertici) dar ve uzuuuun merdivenin sonu çıkmaz sokakmış.
Öz.le gülüp peşlerine takılmamakla ne iyi ettiğimizi anladık.



Zil çalan karnımızı susturmak için ristourantelere göz attık.
Ve İtalya dan ayrılmadan ben vegetarian pizza, Öz.ümde cheess pizza (8 çeşit peynirin karışımından yapılıyor) yiyerek buraya ait hatırladığımız son tadın yine pizza olmasını istedik. Epeyce serin olan havaya rağmen son dondurmalarımızı da yalamaktan geri duramadık :)

Bu arada pizzalara dair küçük bir not. Pizzanın ekmeği ince olanı makbul derler ya;
bu tarif Tr. için şöyle yapılsa bingo olur;
Lahmacun ekmeğinin üzerine pizza harcı koy.
Al sana en orjinal italyan pizzası !
ciddi söylüyorum kenarının yanıkları bile aynı. neyse daha da canımız çekmesin :P



Piazza del Campo (bu resim bana ait değil. Benimkiler hava karardığı için uzak mesafede hiç net ve anlaşılır çıkmamış malesef.)

Tarih sayfalarında yerini almış kırmızı tuğladan evlerin arasındaki daracık ve kıvrım kıvrım ara sokaklardan Campo meydanına ulaştığımızda hiç beklemediğim görüntü beni büyüledi. İşte bu görüntü tarihden bir sahne gibiydi. yukarda resmideki beyaza boyalı evin sağ altındaki geçitten geçip bu meydanın ortasına düşüverdik.
Buranın beni şaşırtmasını sebebi ne göreceğimi hiç bilmeden gelmiş olmam olsa gerek. Çünkü diğer tüm yerlerin en azından bir resmini görmüştüm ama Siena benim için tam bir muammaydı.
Meydan gölgesi görünen Palazzo publicoya doğru çukurlaşıyor. Bazı yerlerde istiridye kabuğu gibi tarif edilmiş. Güzel bir tarif olmuş. Çizgi çizgi görülen su yolları ile su merkezde toplanıyormuş. Ortada buz gibi su akan bir çeşme var.

Bu meydan meşhur Palio at yarışlarının ve gelenksel fıçı yuvarlama yarışlarının yapıldığı yer.

İnsanlar bu meydanda yerlerde. Gündüz güneşleniyorlarmış. Bİz gece buradydık. Gençler öbek öbek toplanmış, gitar filan, muhabbet ediyorlardı. kimisi uzanmış gökyüzünü yıldızları seyre dalmıştı....
Velhasıl kelam bizim içinde güzel bir gece oldu.




Pisa da gördüğümüz ve size bahsettiğim şey Palazzo publiconun içinde de karşımıza çıktı.
Siena' yı kuran Remus' un oğlu Senius dişi bir kurt tarafından emzirilmiş ve bu kurt şehrin sembolü olmuş.

İtalyada ki son gecemizde çok şükür böyle hoş bir anı olarak yer aldı zihnimizde. Yolunuz düşerse Sienanın bu tarihi ve bence ürpertici havasını soluyun derim.

( dönüşte saat epey ilerlemişti. Daracık ve labirent gibi sokaklar kapkanalık ve tenhalaşmıştı. Yolda iki-üç kez devriye geziyor edasıyla ilerleyen polis arabasını görsekte, aaa a ~ay ben burada yaşayamam herhalde diyip durdum :D )

.


*****************************

Hiç yorum yok: