12 Ocak 2010 Salı

Fas - bölüm 2 -





Fas otoyolları çok güzel fakat trafiği berbat.
Öyle ki  karşı yola geçmek için bekleyen arabalar yola arka kapıya kadar çıkmış halde bekliyorlar. Sol şeritten -haliyle-  hızla gidiyorsanız orada durup sözde sizin geçmenizi bekleyen arabalara çarpmanız yada direksiyonunuzu aniden sağa çevirip bu defa sağdan yanınızdan giden yada arkanızdan gelen arçlara çarpmanız an meselesi.

Ve kimsenin şeritlere yol çizgilerine takdığı yok!
Çok şükür zorda olsa biz kazasız atlattık.





Burası Hassan II Camii
210 metre uzunluğunda bir minaresi var ve bu dünyanın en yüksek minaresi.
Hakikaten muazzam büyük bir cami.




Biz Saat 13 de gitmiştik. Cami saat 15 de açılacakmış. Sadece namaz saatlerinde açıkmış. Bekleyebiliriz diye düşündük. Caminin bulunduğu yer zaten çok güzel okyanusun üzeri. Böylesine turistik bir yerin sadece namaz saatinde açık olması garipti, ama yapacak birşey yok.







Caminin  avlusunda öyle bir sağnağa  akalandık ki...
Muson  yağmurundan nasibimizi fazlasıyla aldık.  A.Y. yi ucakdan ödünç aldığımız battaniyeye sarmaladık :)





Yağmur bir süre sonra dindi. Bizde Caminin avlusunu dolanmaya başladık.






Gerçekten büyük. 25.000 kişi aynı anda namaz kılabiliyormuş. Gezdikçe acaba bu caminin içini dolduran cemaati oluyor mu? diye düşünmeden edemedim.







Gitmeden önce bazı internet sitelerinde içine girmek yasak diye okumuştum. Pek inanmasamda, acaba demiştim. Öyle değilmiş elbette.




Yoksa bunun kadar mantıksız bir ibadethane daha olamazdı herhalde...
İçeri girmenin yasak olduğu ibadethane!
Sadece ibadet saatlerinde açıkmış. Bu bile bana garip geldi. Hadi ben cemaatle namazı kaçırdım ?





II. Hasan şu anki kral VI Muhammedin babası. Camiyi kendi döneminde (sene 1993) yapırmış ve kendi adını vermiş. Mimarı Fransız Michel Pinseau imiş.

Şimdiki kral Muhammed VI halk tarafından çok seviliyor.






A.Y. cami avlusundaki su birikintilerine basa basa, bir o yana bir bu yana epey koşturdu.




Ta kii.....   bizim için küçük denebilecek fakat onun küçük bedeninin yarısını kaplayacak su birikintisine düşünceye kadar  : )





Düştüğü yerden kalkmamak ve sularla oynamak için bizi epey zorladı. En sonunda içindeki çıt çıtlı badysi bile ıslanmış ve çıtçıtları açılmış göbüşü ortalarda olarak kucağıma almayı başardım.
Ve hemen ardından tekrar başlayan yağmura daha fazla dayanamayıp ........
malesef çok istememize rağmen içine giremeden ayrıldık. (son gün vakit olursa tekrar geliriz dedik ama o da kısmet olmadı)



Hasan II cami mevzusunu kapatmadan son bir not:
Caminin minaresi bizdeki gibi silindir biçiminde değil. Ve Ezanlar bizdeki gibi makamlı okunmuyor. Bu sebeple bana çok garip geldi. Ezanlarımızın okunuşunun ne güzel olduğunu düşündüm.




Balık yediğimiz adını unuttuğum restaurant. Balıklar çok lezzetliydi. Deniz mahsulleri salatasıda çok güzel görünümlüydü ama içinde ne var ne yok tam anlayamadım çünkü ortam tüm diğer restaurantlarda olduğu gibi fazlasıyla loştu. Bende sadece ne olduğunu anlayabildiklerimi yedim. Çünkü bir gün önce salyangoz satan birini görmüştük. Her ne kadar o deniz mahsülü olmasada gözümün önüne geldiler :o  ıyyyğğğ
Hatta bizim masamızı aydınlatan abajur bir ara yanıp sönmeye başladı :)  Oda sönseydi el yordamı yemeğimiz yerdik herhalde :PPP


Neyseki gelip düzelttiler. O esnada onu getirip bizim masanın üzerine koysanız demek geldi içimizden.
A.Y. buradada rahat durmadı ve yemek yemedi. Bende balıkarın en güzel yerlerinden A.Y. için ayırıp ekmek arası yaptım.


Akşam odaya geldiğimizde sadece sütle uyumak istedi ve bizde o canııım balıkları buz dolabına koymayı unuttuk. sabaha fark ettiğimde bozulmuşlardı. Üzülerek ve yutkunarak çöpe attım :(
Kendimede söz verdim yemek esnasında ne yerse o !!!!
(söz vemem demek henüz uyguladım demek değil  :P   uygulayabilmeyi umuyorum )


Ve Marakeş yollarındayız.



Bol palmiyeli, kaktüslü yollardan geçtik.



Şu uzakta gördükleriniz kaktüs. Meyvesi var kaktüsün bilirsiniz. Çoook  leziz.
Markette diğer meyvelerle beraber satılıyor.




Sebze meyve fiyatları oldukça ucuz. yemekler yediğiniz yere göre uygun olanlarıda mevcut. Ama bizdeki fiyatlarla karşılaştırdığınızda aynı paraya bizdeki kaliteyi bulamayabilirsiniz. Mesela yediğimiz restaurantlar hiçde küçümsenecek yerler olmamasına karşın kağıt peçete kıtlığı vardı, hatta en çok ihtiyaç duyduğum yer olan balık lokantasında hiiç yoktu!!!! Sadece kumaş servis peçeteleri vardı.
Çantamdaki selpaklarla idare ettik.





Bizdeki sahil şehirlerinden çokta farklı olmayan Kazablanka dan sonra Kırmızı toprağı ve kırmızı binaları ile Marekeş bana Fas ta olduğumu daha çok hissettirdi.






Trafiğinin tuhaflığından bahsetmiştim ya;
bir tuhaflıkta küçük sayılabilecek sokaklarda dahil çoğu köşe başında bir polis bekliyor olmasıydı.
Ve trafik buna rağmen bahsettiğim gibi bir de o polisler olmasaymış............






Bayraklarını çekmeye çalıştım. Rüzgarın müsade ettiği kadar çekebildim. Kırmızı üzerine yeşil yıldızdan oluşturulmuş. Karşı yoldada polis amcalardan biri görünüyor.



Djemaa el Fnaa Meydanına gidiyoruz. Marekeşin kalbi.




Faytonla şehir gezisi yapmak çok güzel bir fikirdi ama vaktimiz yetmedi.



Bizdeki Sultan Ahmet Meydanı gibi neredeyse satıcılar hariç herkes turist.




Tam bir panayır havasında.

 




Yöresel kıyafetleri ile gezerek fotoğraf çekenlerden para kazanan bir Berberi.





Ve işte kobra.(galiba kobra :P )
Sahibi zurnamı adı neyse işte o aleti çalınca gerçekten yukarı doğru kalkıyor. Gerçekten müziği anlıyor mu acaba?





Küçük zehirsiz olduğunu sandığımız yılanı biz ne olduğunu anlayamadan Öz.ün boynuna dolamışlardı bile :)
A.Y. ve ben ise sadece babmızın boynundan sevmekle yetindik.








Bol bol ve çeşit çeşit hurmalarında satıldığı kuru yemişçiler dizi dizi.





Çok lezzetli ve bol turunçgillerin yetiştirdiği fasda taze sıkılmış portakal suyunun bardağı 150 dirhemyaklaşık 1,5 €   30 dirhem yani 0,3 € .
Çok çeşitli, hepsi birbirinden lezzetli mandalina yedik.






A.Y. elbette en sevdiği hayvan arkadaşı kedilerle selamlaşmadan geçmedi.





Şimdi tenhalığına bakmayın bu meydanın akşam adım atılacak yer yoktu.





Genelde kumaş, terlik, deri eşyalar, vurmalı çalgılar, gümüşler, esanslar gibi turistik eşyalar satılsada ne ararsanız var çarşıda.





Kesip-biçmekten ve kumaşlardan anlasam, bu kumaşları nerede kullanabileceğimi akıl etsem bu kumaşçıdan bir sürü kumaş alırdım herhalde :)




İnsanları bize karşı çok sıcak ve ilgili idi. Çoğu nasılsa, Türk olduğumuzu tahmin etti. Halen Osmanlıdan kalma bir Türk sevgisi var.



Halen bebek arabası bulup alamadık ve A.Y. babasının kucağında seyahate devam ediyor.



Benimde bu çantacıdan  2 tane nasibim varmış ;)




Şu gördüğünüz motosikletler yüzünden A.Y. nin özgürce dolaşmasına izin veremedik. Çünkü motosikletlerin ne zaman nerden çıkacağı ve nerden gideceği hiç belli değil !









Bebek arabası bulabileceğimiz bir yer sorduk; Fransız cafesinin yanında  diye bir yeri tarif ettiler.








Esansçı.





Ve nihayet bebek arabasını bulduk. 300 dirhem = 30 €
üç kere gidip geldik hiç fiyatını indirmedi. Oysa Fas genelinde çok fazla pazarlık yapılıyor. Diğer her yerde pazarlık yapmıştık. Neyse daha direnecek halimiz kalmamıştı.
Yemek sipariş ettik fakat önceki yazımdada bahsettiğim gibi öyle geç geliyor ki siparişler, A.Y. yi sakin tutabilmek için Öz. tur attırıyor.







çarşıdaki cümbüş.





Ben 4 peynirli pizza söyledim. Öz.ise vejeteryan tajin istedi.





Öz.ün -nerden çıkarttıysa- büyücü olduğunu düşündüğü eski para satıcısı bu adam yanındaki sincabı ne için bulunduruyor anlayamadıysam da A.Y. için süper oldu. Resmini gördüğü sincabı yakından görmüş oldu. (belkide sadece teşhir içindir diye düşünüyorum)






Gezinmekten yorulmuş bir berberi dinleniyor.
Önden çekmedim çünkü her çekim için para istiyorlar, Üstelik verdiğinizide beğenmeyebiliyorlar!








İşte neci olduğunu anlayamadığım bu adamda bu çekim için bizden para istedi ama biz pek oralı olmayıp geçtik.





Fasın Yöresel kıyafeti Cilbab denen kapşonlu bir giysi.  Herkes giymesede giyen epey kişi gördük.  Her rengi var. Kadınlarda erkeklerde giyiyor. Değişik cins kumaşlardan yapılmışlarıda var.





Sazlı sözlü bir oyun.  Dillerini anlayamadığımızdan bizim için pek eğlnceli değilsede, yerli halk bu gösterileri zevkle izliyor. 
Öyleki bir üsrrteki fotoğrafta kalabalıktan oyun alanı görünmüyor.
Meydanda bu tarz gösteri yapan çok guruplarla karşılaştık.  Küçük skeçler yapıyorlar sonrada bir kişi izleyicilerden para topluyor.
Herkes gönlünden ne koparsa onu veriyor.



Fasın ünlü terlikleri.


Genellikle Fas dan hatıra amaçlı alınan bir şeymiş. Ama ben hiç birini beğenmediğim için hiç almadım   :P
Giymeyeceğim için yer tutmasınıda istemedim. Hatıra başka şeyler bulduk.
Bir arkadaşım için terliklerin magnetlerinden almayı düşünsemde çok kalitesizdi (bence) plastikten uyduruk birşey gibi geldi  almaktan vaz geçtim.



Çarşı labirent gibiydi. Daha önce geçtiğimiz bir yerden faketmeden 3 kez geçtik.

Bir ara dükkan sahiplerinden biri omzuma dokunup geriye doğru işaret etti !
Ben şaşkınlıkla önce adamın yüzüne, sonra geriye baktığımda bizim 1 saatlik bebek arabasının tekerinin birini yerde durduğunu gördüm. BEnim farketmememin sebebide arabanın çift tekerli olmasıydı.  Tekeri elimizde Öz.le biraz bakıştıktan sonra arabayı aldığımız yere geri gittik.
Adam duruma hiç şaşırmış gibi değildi. Güzelce tamir etti. Tekeri yerine taktı. Bu işte ustalaşmış gibiydi !
:)))



Hiç birisinin tadına bakmadığımız çeşit çeşit tatlılar. Bize hiç çekici görünmediler.


Resimde Fas kralı Muhammed VI i görüyorsunuz. Hemen her dükkanda resmi var.
Kral değişince bu resimler toplanıp yeni kralın resmimi dağıtılıyor acaba?



Hava kararmaya başlayınca Maymuncularda maymunları ile meydana çıkmaya başladı. Maymuınlar işlerini iyi öğrenmiş. Hemen fotoğraf çektirecek kişinin omzuna çıkıp poz veriyorlar.

A.Y. karnını doyurdukdan sonra yeni kavuştuğu arabasında derin bir uykuya daldı. Hatta arabası tamir edilirken bile uyanmadı  :)

O na maymunları göstermek istiyorduk. Bu sebeple yanımıza gelen maymuncuları bebeğimizin uyanmasını bekliyoruz diyerek geri çevirdik.

Bir süre sonra A.Y. uyandı. Farklı bir maymuncu yanımıza geldi. Ama bu adamın maymunu ürkekti . Adam ısrarla A.Y. nin arabasına oturtmaya çalışınca maynun dahada korkup adama kaçtı. Bu arada A.Y. de maymundan korktu :) 
Karşılıklı kokuştuktan sonra oradan ayrıldık.



O esnada gençten bir kız elimi kaptığı gibi bana sormadan az daha kına motifi çizecekti. Ben kızıp elimi çekerek zor kurtardım. Kızın cesaretinede çok şaşırdım!!!

Sonra düşününce güzel bir fikir olduğuna karar verdim fakat elbette  kaptı kaçtıcı  kıza yaptırmadım  :)

Bir teyze kestirdim gözüme (yeşil elbiseli, oturan bayan ) yanına gittik. Elinde iki tane kitap desen seçtik. Modeller öyle abartılıydı ki;
Ben bir modelin sadece bir parmağındakini seçtim ve bileğimede  başka küçük bir model seçtim.
Fakat ingilizce bilen ve asıl bu işi yapan kişi sonra geldi (ayaktaki bayan).
 İngilizcesi orada gelenden gidenden öğrendiği kadardı. Parmağım için olan modeli biraz benzeri olarak kafadan yaptı !!!!!

Elimin üzerinde ise  resme göre 4 yapraklı yonca (küçük dört kalpden oluşan) yapması gerekirken noktalardan oluşan bir daire!!!!! yapmasın mı????
üstelik  yanlış yere!  Bileğime yakın yere yapması gerekiyordu. Ben bunu anlatana kadar çoktan çizmişti bile ve bu kınalar çok etkili olduğu için o an silsek bile elimin üzerinde  leke kaldı.

Kadına resmi defalarca gösterdim. En sonunda da kadınların görme problemi olduğuna karar verdim. 

O kadar sinir oldum ki bir ara kadını elinden sırıngaya benzer aleti alıp kendim yapmak  istedim!  kadın müsade etmedi.
bir türlü HEART kelimesini kadına anlatamadık. En sonunda kalbimi gösterip gayri ihtiyari kalp değince kadınlar aaaa KALB  KALB demez mi!!!!!!!! 
Neyse teyzem bu seferde noktalaran oluşan bir kalp çizdi elimin üzerine ? ? ? ! ? !!!! 

Önce yapıp sildiği kötü bir renkte kalan yerede bana ikram olarak  tam bir kalp çizdi !
Bende artık anlamayacağını anlayıp direnmekten ve diretmekten vaz geçtim :)))))

Koluma çizdiği ise gayet başarılıydı fakat  A.Y. uyanınca kazağıma sürtüldü ve yan tarafı bozuldu.
Kınanın tam olarak tene geçmesi için bu halde 1 saat kalması gerekiyormuş.
Neyse işte bu da böyle bir hatıra oldu :)

Bu kına iki cinsmiş. Siyah ve kırmızı.
siyah olan 5 hafta kadar,  kırmızı olan 3 hafta kadar kalıyormuş. Fiyatlarıda ona göre.
Biz hadi olmuşken uzun kalan olsun dedik. Siyahından yaptırdım.
Geldikten 1,5 hafta sonra hepsi çıktı  !!!!!
Aslında istediğim gibi olmadığı için ve birazda alışık olduğum birşey olmadığı için 1 hafta bana eşlik etmeleri bana yetti  :)



Sonra meydanda büyük bir alan kaplayan beyaz çadırların altına gittik.
Çok değişik tadları bir arada satan seyyar lokantalar vardı. Karnımız aç olmasada hem tadmış oluruz hemde varsa A.Y.ye çorba içiririz düşüncesiyle birine yanaştık.





Önce sadece A.Y. ye çorba istedik.
İçersinde barbunyanın da olduğu hiç ummasakta ve A.Y. bizi tatmin edecek derecede yemesede, süper lezzetli bir çorba geldi. A.Y. den arta kalanını biz yedik :)
Çorbanın yanında getirdikleri kaşık tam bir komediydi  :) 
O kaşıkla ben bile zor içerdim ki A.Y. nin içmesini hiç hayal edemiyorum :)
Çantadaki tedbirlerden biri daha devreye girdi ve tedbiren yanımıza aldığımız plastik kaşık bu işte hizmet etti.


A.Y. çorbasını içerken yan masaya Faslı iki kız ve bir erkek oturdu. A.Y. yi sevdiler.
Kurabiyeye benzer bir şey yiyorlardı. Onlardan görüp Öz.ün canı çekti. Aynısını bizde istedik. 
İsminin sonrada PASTİLLA olduğunu öğrendiğimiz bu tatlı içinde tavuk ve badem (bana fındık ezmesine benzer bir tadı hatırlattı) olan çok güzel bir tatlıydı. Yuvarlak biçimli ve dörde bölünmüş, üzeri pudra şekerlenmiş olarak servis ettiler. İçersinde tavuk olduğu pekte anlaşılmıyordu.







Bir kase çorbanın yanında verdikleri iki yuvarlak somun!!! ekmeğin tadı Öz.ün çok hoşuna gitti.  Elbette sadece birinin yarısını yiyebildik.

Sonra yanımıza oturan  Alman turistlere gelen patates kızartmasına A.Y. elini uzattı.
E bizde istemişken yesin mantığı ile (gezilerde aman zaralı yemesin diyemiyorum, ne yese kardır  düşüncesi sarıyor bizi  ;)  )  patates kızartması istedik.
İstedik istemesinede deniz mahsülleri ile birlikte kızartıldığı için tadı çok ağırdı (ağır kelimesi hafif kalır aslında berbattı)  yiyemedik.

A.Y. ise iki üç tane yiyip sonra elinde yağ dolu patatesleri mıncıklayıp muhtelif yerlerine sürme girişiminde bulundu. Islak mendilin temizlediği kadar sildik.  Yağdan kirden kim ölmüş deyip aldırış etmedim :P   (dişimi sıktım, kafamı çevirdim, görmemeye çalıştım, kendime kirlenmekte güzeldir telkini yaptım :P )




Sonra bir başka müşteri için hazırlanan kuzu şişleri gördüm.
Benimde canım ondan çekti. (güya aç değildik. Pizza yiyeli 2 saat ancak geçmişti.)
Etrafdan ne gördüysek istedik gibi oldu. (gibi değil aslında tamda öyle oldu. Çünkü yediğimiz herşey hemen yanı başımızda ve açıkta sergileniyor, istenenler hemen oarcıkta pişirilip önünüze konuyordu. Hal böyle olunca başta burun kıvırdım. Oturunca etrafdaki insanların lezzetle yiyişleri bizi cezbetti, elbette kokularında etkisi yadsınamaz )
Kendi aramızda gülüştük :)
Neyse kuzu şişte acayip lezzetliydi. iyiki oturmuşuz, iyiki yemişiz dedik.

Hoş bir tecrübe oldu. İlk gece kazablankada yediğimiz yeri ve lezzeti burası ile karşılaştırırsak hiç tereddütsüz-berbat kızartmasına rağmen-  bu çadırı tercih ederim  :)
Ummadığın yerlerden ummadığın lezzetler çıkabileceğini anlamış olduk.

Nane çayı bardağın içinde sapıyla çöpüyle nane doldurulmuş bardağa sıcak su eklenmiş halde geliyor.   yani  %100 doğal  :)
Şeker atma kısmını kendiniz hallederseniz çok hoş. Eğer şekerli gelirse, kendinizi  sıcak şerbet içiyor gibi hissedebilirsiniz!




Fasa şimdi gidiyor olsaydım Marekeş te de gecelemeyi isterdim. Ama farklı yerlerde gecelemek bebekle birlikte bazen  biraz yorucu olabiliyor. Bu seyahat öncesinde yorucu olduğum ve sonrasında da bizi epey kokuşturma beklediği için hiç göze alamadım.
Eğer siz giderseniz Fes ve Agadır a da gitmeden dönmeyin.

Saat on gibi Marekeşten ayrıldık. Saat gece oniki buçuk - bir gibi otelde olmayı planlamıştık.
Tıpkı gelirken yaptığımız gibi Garmin hanıma (gps cihazımız olur kendisi) Kazablanka yazıp düştük yola.
Elbette marekeşin neresinde olduğumuzu ve bizi hangi yoldan götüreceğini hiç düşünmedik. Hiç sorgulamadan kafamızda olan, gelirken hiç müdahelesiz getirdiği otobandan götürmesi idi.

Az ilerlemiştikki tabela ve bizim Garmin hanım ters düştüler.  Bizde trafiğini beğenmediğimizden mi yoksa garmin hanımın kendimizden saydığımızdan mı  bilinmez , Garmin hanımın dediğine kulak verdik.

Yol gittikçe bozulmaya başladı. Benim yol - yön  bulma kabiliyetimin hep iyi olduğunu söylerler.    
 Öz. e gelirken bu kadar sarsıntılı bir yoldan gittiğimizi hiç hatırlamıyorum bu yol o yol muydu? dedim ama Marekeşe girerken A.Y. yeni uykudan uyandığı ve huzursuzlandığı için O nunla ilgilenmekten etrafıma fazla bakamadığım için çok ısrarcı olamadım. Haliyle teknolojiye olan güvenimiz sebebiyle yola devam ettik.
Öyle ya bizi buraya kadar getirende o değil miydi !!!

Yol gittikçe ıssızlaştı ve karanlıklaştı. Yolda ne bir kedi gözü ne bir çizgi hiç birşey ama hiç birşey yok.
Olacak ya göktede ay yok. Yağmur mevsimi ya!!!

Her yer zifiri karanlık. Sadece arabanın ışığı ile ilerleyen biz !!!!

İki ayrı yerde karanlık içinde yürüyen adama rastladık. Merkezden  epeyce uzaklaştıktan sonra hemde ve asıl enteresanı bu adamların elinde ne ışık var ne de başka birşey!!!
Öylece karanlığın içinden yürüyüp gidiyorlardı. Hiç mi korkmuyorlar? hadi insandan korkmasınlar, kurt gelir çakal gelir ondanda mı korkmuyorlar? Nerden gelip nereye gidiyorlar bilmiyorum.

Radyoda bir ara bi müzik çıktı. Hani korku  filmlerinde olurya araba yağmurda ıssız bir benzinliğe yanaşır. Bu esnada arabadaki radyoda  müzik çalar. hıh işte o müzikler gibiydi. Müziğimizde tam oldu dedim  :P

Neyse kasaba gibi bir yere geldik. Yine bir Kazablanka tabelası ve Garmin hanım çatışması çıktı. En iyisi  soralım birine dedik. (niye şimdiye kadar kimseye sormadığımızı merak edenler için: ingilizce bilenin en büyük şehrinde bile az olduğu ve saatin gece yarısına yaklaştığı bir saatte ortada soracak, soruncada anlaşa bilecek adam bulmak hiçde kolay değil. Güven mevzusunda ise denize düştük yılana sarılacağız ;) bu düşünceyle 5-10 kişiyle anlaşmaya çalıştık fakat hiçbiri netice vermedi.)

Bir benzinliğe yanaştık. Dışarda duran adama Kazablanka otobanını sorduk. Adam eli ile yolu işaret edip devam edin dedi. O yola çıkınca yolun ortasında iki ayaklı yolu kapamak için kullanılan  trafik işareti olduğunu gördük!!! Ve yolun devamında da  hiç bir hayat belirtisi yoktu.
Öz. zaten adamın ağzı leş gibi kokuyordu, kafası iyiydi demek ki,  tarif ettiği yolda bu kadar olur işte dedi.  Geri döndük.

Yine sevgili cihazımızın emrine amade diğer yoldan devam ettik.

Yine zifiri karanlıklar içinde kaybolduk. Hayatımda hiç bu kadar karanlık içinde kalmamıştım. Allah beterinden korusun. Şimdi düşününce çok korkunç gibi hissediliyor. Fakat o anda neyse ki bu kadar  korkmamıştım. Sadece aklıma hadi araba bozulsa, arabayı bırak farları bozulsa tarzında düşünceler geldi. Elbette Öz.e bunlardan bahsetmedim, bahsetmeme gerekte yokmuş. Çünkü O da o sıralarda aynı şeyleri düşünüyormuş  :)

En sonuda 50 km kadar gittikten sonra yine  kasaba gibi bir yere geldik ve iki polis bizi durdurdu :))))
Polisin bizi durdurmasına bu kadar sevineceğimi hiç tahmin edemezdim herhalde!!!
Durdurma sebebi zifiri karanlık yolda uzunlarımızı yakarak gitmemizmiş !!!! o da ayrı bir komedi. Olsun biz ona filan takacak durumda değildik.
Kazablankaya gittiğimiz söyledik. Genç olan ingilizce biliyordu.

Bize ;
- bu yoldan mı?  waoow iyi cesaret tarzında, bizi daha da dehşete düşürücü  şeyler söyledi!!!

Bizde ;
- cihazı gösterip, kendimizin yolu bilmediğimizi anlatınca

bize;
-Sizin yerinizde olsam geri döner BEN GUERİR den otobana çıkarım dedi. Tamam dedik bizde otobanı arıyoruz. 

Şaka gibiydi ama karanlıklar içinde, yol çok bozuk olduğu için 60-70 kmden daha fazla hız yapamadığımız yaklaşık 90kmlik yolun 50 kmsini geri gittik!!!

Yolda karşıdan gelen komyonların farları aşırı derecede rahatsız ediciydi. Haliyle Öz. rahatsız olup en sonunda birisine uzunlarını açma gafletinde bulundu!!!!!
Aman Allah ım o da ne adam koca kamyona 4 aşağıda 2 tanede tepesinde PROJEKTÖR koydurmuş !!!!
 Uzun öyle değil böyle yakılır dedi resmen bize  :)))))
Sonra kamyonların ışığını görür görmez çok uzakta bile olsalar hemen kapadık uzunlarımızı    :PPPP

Neyse en sonunda Polisin tarifi ile geldiğimiz yer neresiydi hadi tahmin edin?????

2 saat önce sarhoş adamın bize tarif ettiği kapalı yol !!!!
Neyse ki bu sefer şanslıydık karanlıkları içinden o kapalı sandığımız yoldan bir araba çıktı geldi :))))
Meğerse yolun sadece orta bölümü kapalıymış.
Yola devam ettik ve sonunda OTOBANA ÇIKTIK  :)))))))))))))))))))))))))
Sonradan düşündük ki GPS cihazı  bizi o anda şehrin neresinde bulunuyorsak oraya en yakın kazablanka yoluna sevketmiş.
On da Marekeşte başlayan yol gecenin üçbuçuğunda otelimizde sonlandı.

Otel görevlileri oteldeki son gecemiz olması sebebi ile odaya harika bir pasta bırakmışlardı. Böyle bir gecenin bu tatlı görüntüyle sonlanması çok hoş oldu. Vakitli geip o pastayı afiyetle yemek vardı :) kısmet değilmiş. Sabah 7 ye kadar uyuduk. A.Y. bu olaylar esnasında hiç uyanmadan uyudu çok şükür.

Deveninse gerçeğini göremedik ve oteldeki bronz heykeli ile idare ettik ;)



Uçağımız etresi  gün saat 3:30 da idi. Biz yorgunluktan sürünürken A.Y. enerjisini atacak yer arıyordu. Uçağın rötar saatini beklerken Restaurantta enerjisini atacak yerler buldu :)





Ve nihayet heyecan dolu bir seyahatte burada noktalanmış oldu  :)
.
.
.
Önemli not : günlerdir fırsat bulup yazamadığım, yazmaya başlayıp bitiremediğim bu yazıda yazdığım yazacağım en uzun yazı oldu herhalde!
Sabredip tamamını okuyabildiyseniz bravo size   ;)
.
.
********************

15 yorum:

Koyubeyaz dedi ki...

Sabretmek ne demek zevkle acayip akıcı sekilde okudum. Hazir yeri gelmisken soyliyim seyahat yazilarini iple cekiyorum ayrıca kari koca bu minik harika ile bu kadar gezmeye cesaretli olmanizada hayranim belirtmek isterim :) Sahsen biz Zeyneb kocaman olmasina ragmen hala bir yere giderken acaba gidebilrimiyiz yapabilirmiyiz diye dusunuyorum ama artik sen varsin bundan sonra rol modelimsin :)

e. t. dedi ki...

Koyubeyaz;
çok teşekkür ederim.
aslında elbette çocukla gezmek zor.
Bunu bilip kabullenerek beklentiyi en az seviyede tutup, korkmamak gerek.
Gezmekten geri durmayın sizede zeynepciğede iyi gelecektir emin ol :)
ayrıca A.Y. evdede bizi oturtmayan aynı derecede yoran bir bebek!!!

ümmühan dedi ki...

eğlenceli bir seyahat olmuş,
benm ilgimi en çok nane çayıyla, sokaktaki kobralar çekti :)
ayrıca yazını okurken de sanki ayna programındaymışım gibi hissettim, fotoğrafların çok güzel olmuş, bundan sonra blogunun takipçisiyim...

Asuman Yelen dedi ki...

Satır satır okudum. Fas'ı sayende tanıdım. Sizinle yedim-içtim sizinle dolaştım sizinle kayboldum sizinle korktum ve bittiğine üzüldüm doğrusu. Ne vardı birazcık daha gezseydik hep birlikte.
Bir sonraki seyahatinizi sabırsızlıkla bekleyeceğim...

Ceyda Türkgeldi dedi ki...

bir yazıyı okurken bukadar mı eğlenilir,öğrenilir,ordaymış gibi hissedilir,yemeklerin tadları bile tahmin edilir. hepsini hissettim. ne güzel bir yolculuk olmuş.hiçde uzun değil okurken ben anlamadım en azından.kesinlikle anlatacak daha çok şey vardır. bekliyoruz çok keyifliydi

e. t. dedi ki...

Ümmühan;
O kadar taze nane alırım, hatta bazen malesef hepsini tükemem bozur. Çok basit olmasına rağmen benimde aklıma hiç böyle tazesinden çay yapıp içmek gelmemişti.
Ayna, uzun zamandır izleyemesemde sevdiğim belgesellerden, ona benzetilmek benim için güzel bir iltifat teşekkür ederim :)

Asuman Yelen;
Bize eşlik etmene çok sevindim :)
İnşallah kısmet olursa başka bir yerde daha beraber gezelim ;)

Ceydacım;
içten duyguların için çook teşekkür ederim.
bana yazarken epey uzun geldi, keyifle okumana sevindim :)

nohut oda dedi ki...

gerçekten uzun bir postmuş:)
ama gezi çok hoş güzel ne güzel anlatmışsın herşeyi ayrıca küçük bir bıdıkla böyle bir geziyi yapabildiğin için seni tebrik ediyorum..

ceydabural dedi ki...

ohh be bitti ne çok fotoğraf çekmişsin tebrikler ama hava pek iyi değilmiiş anlaşılan
o yılanı nasıl çektin ya görünce fena oldum
en güzel renkli renkki çantalardı bak oradan ben çıkamazdım kolay kolay :)

sünter dedi ki...

Sonralara dogru tam bir gerilim filmi gibi olmus.
Heyecanla okudum.Yillar önce biz Tunusa gitmistik cok benzer yanlari var. Hatta hemen hemen ayni gibi.Tunsta da camiler sadece namaz vakitleri acik. Insanin tuhafina gidiyor kilitli bir cami görmek.Sadec insanlar o kadar arsiz degildi. Sadece bir kisi para istedi bizden.Cok gösterisli bir binanin önünde bakarken yanimiza bir adam geldi."Burasi simdiki kralimizin mezari olcak" dedi. ve bunun icin bizden para istedi.Vermedik bizde elbet:)
Onun disinda tunuslulari gayet saygili bulmustum.
Senin yazin bana o geziyi hatirlatti.Ama biz deve safarisi yapmistik:))
Birde söylemeden gecemicem. Son karedeki valiz tek kelimeyle harika bi sey.Güle güle kullan.
Bu kadar uzun post´un yorumuda böyle uzun olur:))
Sevgiler

Pınarın Kulubesi dedi ki...

Ne büyük mutluluktur bilirim. Hastalıksız, kazasız belasız 1,5 yaşındaki bir bebekle bir yurtdışı seyehatini tamamlayıp geri dönmenin keyfi. 7 ay önceydi. Fotoğraflara bakınca da daha da bir keyif gelir. Tebriklerimi sunuyorum. Darısı bizim başımıza diliyorum. Tesadüf bende dün İsviçre-Avusturya uçak biletlerimizi aldım, bugün de europcar dan yine arabayı kiraladım:)
daha 4.5 ay var ama:) :) :)
Ve yaşasın kendi gezini kendin organize etmek, kimseye gruplara paketlere tıkılıp kalmamak...

Cümlemiz 2010 da bol bol gezelim, zaferlere yenileri eklensin.

e. t. dedi ki...

nohut oda;
teşekkür ederim.


Fotoğraf penceresinden;
:) bu gördüklerin görmediklerinin yarısı bile değil :P
seninkiler kadar da güzel değil o ayrı.
ayrıca o çantacı-lar-da ne kadar vakit geçirdim bir bilsen...


Sünter ;
aslında yanlış anlattım galiba. faslılardan bize karşı rahatsızlık verici davranışta bulunan kesinlikle olmadı. Çektirdikleri fotoğraflar karşılığında para istiyen oluyor. Ama zaten bunu bilerek foto çekiyor yada birlikte çektiriyorsun.
Ah bizde develi safariyide yapabilsek tam olurdu herhalde. Ama yağmurlar sebebi ile ve bebekle kendimizi daha fazla zorlayamadık.


Pınarın Kulubesi;
evet fotolara bakınca tekrar yaşıyor insan.
Bizimde bir sonraki düşüncemiz İsveç inşallah. Havasının uygun olduğu bir tarihde gitmeyi istiyoruz.
İsviçre hakkında birşey dememe gerek yok sanırım!
Avusturyada çiçek adasına gitme planımız vardı çok sebeler önce gidememiştim. Hala duruyorsa belki side gezersiniz. Şimdiden keyifli gezmeler.

Ve kesinlikle yaşasın bağımsız, özgür geziler :)

Güneş Akay dedi ki...

Dedim amma uzun yazmış sonu var mı acaba :)
Ama bilmediğimiz yerler hakkında olunca sonuna kadar geldim.nasıl da gezdiniz çocukla bravo hem de grup'a katılmadan :)

Sevgiler.

GeCe dedi ki...

sonlarda biraz kaytardım ama resimlerin hepsini inceledim gitmiş kadar oldum harikasınız valla

Esra dedi ki...

Harikasınızzzz :) Darısı başımıza :) Çok ince ayrıntıları bile yazmışsın, eline sağlık :)

Adsız dedi ki...

It's hard to find knowledgeable people in this particular topic, but you seem like you know what you're talking about!
Thanks

Also visit my web page: click here